BALI FOOD

Bali’de ne yenir? 

Continental food istediğiniz anda kurtarıcınız olabileceği gibi Bali yemeklerini ısrarla denemenizi tavsiye ediyorum. Biz Bali’de bulunduğumuz süre zarfında 2-3 öğün dışında genelde bali yemeği tercih ettik. Her denediğimiz çeşitte apayrı lezzetlerle karşılaştık. Bazen Balice yazılmış yemek isimlerinden şansımıza güvenerek seçim yaptığımızda şaşkınlık veren lezzetler tattık.

Bali food

Otelimizin menusunde bol seçenekli Smoothieler ve çeşit çeşit sağlıklı içecekler vardı. Enerji veren, detoks yapan yada bol lifli. Bali’de içtiğim o nefis smoothielerin tadı hala damağımda. Ayrıca çok ciddi bir Raw Food çılgınlığı var burada. İnanılmaz lezzetler çıkarıyorlar ortaya. Keşke, keşke daha fazla kalabilseydik de hücrelerimiz organik ve sağlık dolu besinlerden çılgına dönebilseydi. Bali’ye gitmeden uzun bir süre önce kendimi sağlıklı beslenmeye adayan ben’e harika bir jest oldu. Şımardım, keyiflendim, zenginleştim.

Şunu yazmadan geçmeyelim; içtiğiniz içeceklerin tamamı tazecik, sipariş anında sıkılmış olması bali food için en önemli kriter. Tüm smoothie lerin gerçek hindistan cevizi suyu yada sütü ile karıştırılmış olması bunların ne kadar kıymetli olduğunun göstergesi. Ülkemizde böyle tazecik tropik meyveler bulmak elbetteki zor, bulunsa bile fiyatları Bali’de bulunanların en az dört katı olurdu. Biz bulmuşken biraz fazla kaçırmış olabiliriz 🙂

Kahvaltı seçeneği dersek, Sari Organic’i ısrarla tavsiye ederim. Bir kere ulaşmak için o fosforlu yeşil pirinç tarlalarının arasından geçmeniz gerekli. Sabah güneşi Ubud’da bir harika. Sari Organic’in ayrıntılı fotoğraflarını Ubud yazısında yayınlayacağım.

Bali Food

Ubud’da Birkaç Cafe Önerisi

Evet Ubud’da sushi de yedik. Ve çok lezzetliydi :)) Biah Biah da yediğimiz muz yapraklarından yapılmış minik kasecikler şaşırtan lezzetlerdendi. Bizim pilav üstü tavuk dediğimiz tarzda yapılan pirinç üzerine biber ve soğanla sotelenmiş tavuk çeşitli baharatlarla tatlandırılmıştı. Yanına da karides cipsleri ve tabii ki taze smoothies 🙂 Laba Laba’da yediklerimiz ise Bali tatili boyunca en şaşırtıcı olanı ve en ucuzuydu. Ali, mis gibi bir Balık çorbası istedi. Tadına bakınca bende kaşıkladım da kaşıkladım 🙂 Eğer giderseniz, caddeye bakan masaya oturup o çorbayı mutlaka için. Tripadvisor mükemmellik sertifikalı Biah Biah, ucuz ama leziz Laba Laba, Raw cenneti Atman Cafe, hayatınızda yiyebileceğiniz en zararsız blueberry raw cake için ise Kebun’a uğramayı ihmal etmeyin. Hepsi yoga malzemeleri shoplarının inci gibi dizildiği Hanoman Caddesi üzerinde. Umarım Ubud belediyesi kaldırımlara bir el atmıştır da restoranlar arası yürüyüşleriniz bizden daha rahat geçer.

Pirinç; tüm Asya ülkelerinde olduğu gibi ana yemek. Pirinçten çok çeşitli lezzetler yaratmayı elbetteki iyi biliyorlar. O kadar çok yiyorlar ve seviyorlar ki her yer pirinç tarlası olsa bile yine de yettiremiyorlar. Pirinç, pirinç, daha çok pirinç lazım. Bali food, pirinç demek.

Pirinç yemekten sıkılmayacaksınız ama oldu ki sıkıldınız, canınız et tavuk da istemiyor. Hatta o güzelim değişik salatalar da çekici gelmiyor ve yaramazlık yapmak istiyorsunuz. O zaman hadi Mamma Mia’ya gidelim. Odun ateşinde pişirilen onlarca çeşit pizza ve mis gibi tazecik el yapımı makarnalar var. Yalnız uyarayım… Seçemeyeceksiniz! O sebepten çok ama çok aç gidip, birkaç çeşit farklı pizza veya makarna deneyin. Başlangıç olarak sakın ha sakın bruschetta larından istemeden etmeyin. Domatesi ağzına sürmeyen Ali, büyük bir iştahla bruschetta yedi.

Bali bizi her şeyde olduğu gibi yemek, içmek konusunda da defalarca mutlu etti.

Yaşasın Bali Food… Yaşasın Raw Food… :)))))

Afiyetle.

 

 

PUMPKIN CASSEROLE (BALKABAĞI GÜVECİ)

Büyük bir istekle yoğun şekerli, baldan tatlı lezzetler yemek isteyen arkadaşlarıma bol şekerli bir tarif sunmaktayım. İsmi Balkabağı güveci olarak görülüp tuzlu bir tarif olarak algılansa da aslında bu bir tatlı tarifi. İçeriğinde balkabağı bulunması sayesinde besleyici ve sağlıklı hale getirilse de yine de çok heveslenmeyin, neticede içinde işlenmiş şeker mevcut. (hiç sevmeyiz dimi) Bizim için ne kadar hiç şeker o kadar çok sağlık, o kadar temiz hücreler, o kadar genç bir cilt, unutmayın!

Kısaca Balkabağının faydalarından bahsedecek olursak;  demir, potasyum, kalsiyum, fosfor gibi önemli minarelleri de içeriğinde barındırır. Demir sayesinde kansızlığı önlemeye yardımcı olur.

İçeriğinde bulunan A vitamini sayesinde deri ve hücre yapısının yenilenmesinde etkilidir.

Renginden de anlaşılacağı üzerine yoğun beta karoten içerir. Beta karoten iyi bir antioksidantdır ve vücudun bağışıklığını arttırdığı gibi hücrelerin sağlıklı yenilenmesine de destek olur. Özellikle yaz başlangıcına cildimizin beta karoten almış olması güneşin kötü etkilerine karşı bir kalkan görevi görebilir. Korkutucu güneş yanıklarından koruduğu gibi uzun süreli bronzluk için de yardımcı olur.

Yoğun lif içermesi nedeniyle kabızlık sorunu yaşayanlara da sıklıkla önerilir.

Balkabağı’nın çekirdeği tamamlayıcı tıp ta prostat için kullanılmakta ve hastalığın ilerleme sürecini durdurmaktadır.

Eşiniz, çocuklarınız ve kendiniz için tüketebileceğiniz değerli besinlerden biridir.

 

MALZEMELER

4 dilim soyulmuş doğranmış balkabağı

2 yumurta

1 çay bardağı süt

50 gr eritilmiş tereyağ

2 çay bardağı hindistan cevizi şekeri (yoksa esmer şeker)

1 tutam tuz

2 damla vanilya özütü


ÜZERİ İÇİN;

150 gr Pikan Cevizi veya 150 gr Badem

1 çay bardağı hindistan cevizi şekeri (veya esmer şeker)

60 gr eritilmiş tereyağ


HAZIRLANIŞI

Balkabaklarını yumuşayıncaya kadar haşlayın.

Yumuşamış ve soğutulmuş balkabaklarını bir çatal yardımıyla ezdikten sonra yumurtalar, süt, tereyağı, tuz ve vanilya ile karıştırın.

Karışımı bir borcama veya fırın kabına boşaltın.

Robotta ceviz veya bademi çok ince olmadan parçalayın. Bir kaseye alın.

İçine şekeri ve erimiş terayağını ekleyip karıştırın. Bu irmik gibi dağılan bir kıvamda olmalı.

Son olarak bu karışımı da eşit miktarda balkabaklı borcamın üzerine serpiştirin.

Önceden ısıtılmış 250 °C fırında 20-25 dakika pişirin. Üzerinin yanmamasına dikkat edin.

Balkabağı güveci ni sıcak olarak, üzerine vanilyalı dondurma ekleyerek servis edin.

Afiyet Olsun 🙂

 

Fotoğraflar : Tuğçe TÜZÜN

Tarifi Kaydedin ⇓

UNSUZ ŞEKERSİZ HURMA TOPLARI

Hurma Topları tarifine geçmeden önce faydalı birkaç şeyden söz etmek istiyorum. Bize ne oldu da rafine şekerin vücudumuza zararını onlarca yıl geçtikten sonra anlayabildik? Sanıldığı gibi şekerin sadece bel çevresine değil en çok beyne ve diğer organlarımıza zarar verdiği ortada. Şimdiye kadar şekerin vücudumuza verdiği hasarı engelleyebilecek bir ilaç icat edilmedi. O zaman neden hala ısrarla, bile bile o iki kesme şekerini çayımıza karıştırıyoruz?

Doğru beslenme konusunda çok ama çok güvendiğim Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun kitabından birkaç küçük bilgi aktarmak isterim sizlere;

Şeker’in en sevdiği şey, vücutta en çok bulunan protein olan kollajene saldırmaktır. Kollajen cildin ve eklemlerin ana maddesidir.Sarkan cilt, kırışıklıklar, selülit bu sebeple olur.
Kollajen dışında damar çeperi hücreleri,iç organlarındaki düz kaslar, bağışıklık hücreleri, akciğer, böbrek, karaciğer, beyin hücrelerini sever.
Yani damar sertliği, böbrek hastalığı, alzheimer gibi ciddi hastalıklarda glikasyon hasarına bağlıdır.
Şeker, uhu gibi, kendini vücut proteinlerine ve lipidlere yapıştırır. Bu yapışma sonucu iki tarafında doğal yapısı bozulur.
Aynı şekilde bu türden bir bozulma sonucu oluşak AGE’lere ‘karamelize’ sözü de tam olarak uymaktadır. İşlemden geçmiş, fazla ısıtılmış, kızartılmış ürünler buna örnektir.
Bu sebeple yemekleri düşük ısıda, 40 derecenin altında, yavaş ve uzun sürede pişirmeli ya da buharda haşlamalıyız.

Fazla şekerli yediğimizde halsiz ve güçsüz hissettiğimiz olur. Şekerin yıkım ürünlerinden biri asit aldehit denen bir son üründür. Asit aldehit yorgunluk yapar, net düşünmeyi zorlaştırır. Karaciğer ise bu asit aldehiti alkole çevirerek arttırır. Hepimiz alkolün zararlarının farkındayız. Fazla şekerin fermante olması sebebiyle oluşan asit aldehit ve ondan oluşan alkol de aynı zarara sahiptir. Çok tatlı yedikten sonra hissettiğimiz sarhoşluk, konsantre olamama ve uyuşukluk halinin yüksek insülin dışında bu durumla ilgisi vardır.

Buradan da anlaşılacağı üzere şekerin vücuda hiçbir mutlu ve pozitif etkisi yoktur. İlk yediğin andaki psikolojik mutluluk çok uzun sürmeden kendini yorgunluğa ve halsizliğe teslim eder. Kandırılmışızdır, hemde çok fena. Kanımıza karışan fazla şeker vücudu asitlendirir, asitlendirir ve hücreleri yeterince tahrip ettikten sonra amacına ulaşır.

Ali’nin bazen söylediği şey; ”ah şekerim düştü, bugün hiç tatlı yemedim, biraz yesem iyi olacak.”  Sakın ola bu kandırmacayı kendinize ve sevdiklerinize yapmayın. Öyle ki marketten aldığınız paketli ürünlerde öyle çok gizli şeker var ki inanamazsınız. Ayrıca Ali’nin sabah yediği yulafta da gayet çok miktarda meyve vardı. Ve meyvede de fruktoz isimli küçümsenmeyecek ciddilikte şeker bulunmaktaydı. Ali’nin yediği yeşil salata, kemirdiği mısır, severek yediği patates yemeğinde de şeker vardı. Bu sebeple ekstra işlenmiş şekere neden gerek var? Bence yok. Ama illa arada canımız tatlı bir şeyler isterse yenilebilecek farklı seçenekler mevcut. Geliştirmek tamamen sizin elinizde. Ben kendi kurtarıcı tarifimi paylaşıyorum, hurma topları. Bunu Ali’de bende, ikram ettiğim diğer birçok kişi de sevdi. Hem rafine şeker içermiyor hem de un kullanılmıyor. Ama tadı incirli brownie ye benziyor.  (tarifte incir de yok) 🙂 Pişmeden, çiğ kullanılması altın bonus!

 

MALZEMELER

3/4 su bardağı çiğ badem
1/4 su bardağı çiğ kaju
12 adet hurma
1 tatlı kaşığı hindistan cevizi yağı
1 yemek kaşığı çiğ kakao
1 tatlı kaşığı keçiboynuzu tozu
2 damla vanilya özütü

 

 

HAZIRLANIŞI

Badem ve kaju’yu un haline gelene dek rondodan geçirin.
Daha önceden 10 dk sıcak suda bekletilen ve çekirdeklerini çıkardığınız hurmaları ekleyin.
Hindistan cevizi yağı, vanilya özütü,keçiboynuzu tozu ve çiğ kakaoyu da ekledikten sonra rondoyu tekrar çalıştırın.
Eğer kıvamı çok karışamayacak kadar katı ise yarım kahve fincanı su ekleyebilirsiniz.
Karışımdan ceviz büyüklüğünden toplar yuvarlayıp çok üst üste gelmeyecek şekilde bir kaba alın ve buzdolabında en az 1,5 saat bekletin.
Hurma topları hazır :))

 

Hurma topları tarifi

 

Ellerinize sağlık, afiyet olsun 🙂

 

  • Referans: Ayşegül Çoruhlu – Alkali Diyeti

 

Fotoğraflar : Tuğçe Tüzün

 

BALAT’TA BİR GÜN

Ankara dönüşü uçakta vakit geçirmek için açtığım SkyLife ‘da Balat yazısını görünce hafta tatilindeki aktivitemiz belli oldu 🙂 Balat’ı arada bir ziyaret ederim. Yeni dönüşüm sürecinde olan bu bölgenin çok daha fazla misafir hakettiğini düşünüyorum. O güzelim tarihi doku korunarak nasıl güzelleştirilir, sokaklarda nasıl kaybolunur, hakkını veren yokuşlarını tırmanırken nerelerde soluklanılır az-çok biliyorum. Bu sebeple bu yazı da birkaç durak, bolca fotoğraf  ve nefis sokaklar göstereceğim size. Balatta bir gün ‘e başlayalım.

img_5807-vert

 

Fotoğraf makinenizi veya telefonunuzun kamerasını sürekli açık tutun. Her köşe dönemecinde bir kapı, minik bir kedi veya sokak sanatçılarının işlediği renkli duvarlar görebilirsiniz. Binaların eski güzelliklerini izlerken boynunuzu arada bir dinlendirin 🙂

 

 

Balatta Kahve Molası

Sokaklarda istediğiniz kadar kaybolabilirsiniz, göreceğiniz her manzaranın fotoğraf anlamında sizi tatmin edeceği garanti. Vodina Caddesi, sıralanmış güzel kafeleri ve eskici dükkanları ile en kalabalık cadde. Kalabalık dediysem de sizden hariç birkaç meraklı fotoğraf sever, esnaf ve sokak kediler 🙂 Esnaf  çok şeker, yardımsever. Sohbet keyifli. Kahvesini tatmadan geçmemeniz gereken ilk durak Coffee Department.

Kullandıkları tüm kahve çekirdeklerini kendileri ithal edip kavuruyor. Gerçek bir mahalle kahvecisi, çok sade bir o kadar da rahat. Göz yormayan bir dekoru var. İyi kahve içebilmek için tek yol Karaköy değil, inanın 🙂 Balatta bir gün kahve molası için çok seçenek var.

 

Coffee Department’ten çıktıktan hemen sonra yine aynı sırada Vintage ürünlerin satıldığı harika bir dükkan var. İsmi, Kulis. Adından da anlaşılacağı gibi tiyatro ve dizi oyuncularına kostüm tedarik ediyor. Sıcakkanlı sahibi Sinan, biz dükkandan çıkamayınca hemen kahve ikram etti. Elinde çok orjinal parçalar var, öyle güzel bir kışlık kaban aldım ki değmeyin keyfime 🙂 Uğramadan geçmeyin bence.

Acıkırsanız Cafe Vodina‘da ev yapımı mantı yiyebilirsiniz. Burası aynı zamanda Balat Kültür Evi olarak geçiyor. Üst kattaki sergiyi dolaştıktan sonra arka bahçede soluklanabilirsiniz. Yemek için bir başka seçenek ise; bir esnaf köftecisi olan Köfteci Arnavutİlgili yazım için tıklayın. Bir ön paralel ana caddede olan köftecinin saat 16:30’a kadar açık olduğunu unutmamak gerek.

 

Maison Balat

Şimdi sizi gerçek anlamda ‘evinizde’ hissedebileceğiniz bir yerden bahsedeceğim. Ayağınızın altında halı, başucunuzda harika bir aydınlatmanın olduğu sayfalarca kitap okuyabileceğiniz bir yer, Maison Balat. Eğer sizde benim gibi eski düşkünüyseniz buradan çıkmak istemeyebilirsiniz. Sahibi Cenk, birçok özel parçayı Fransa’daki eskicilerden bulup getiriyor. Sandalyelerden fiskos masalarına, çeşit çeşit metal kutulardan kilim ve halılar aklınıza gelecek birçok eski şey mevcut. Dükkan sahibinin kendi yaptığı resimler, vazo, emaye çaydanlıklar ve lambalar..  

Mini minnacık dükkanın içinde kendimizi kaybettik. Çay içtiğiniz çay tabakları, kek yediğiniz tabaklar, burada her şey satılık. Hangi güzelim köşede kahvenizi-çayınızı içeceğinizi seçmekte zorlanabilirsiniz 🙂  Kıyıl kıyıl dağılan kurabiyeler eşliğinde çayımızı içerken satın alacaklarımızı sıraladık karşımıza. Balatta bir gün yine yine gelip keyif yapmak için en ideal yerlerden biri.

Bunların yanında azıcık yukarılarda, merdivenlerden oluşan bir yokuş var. Buradan manzara eşliğinde ulaşılan, Haliç’e hakim, mimarisi ve heybetiyle şaşırtan Fener Rum Lisesi‘ni görmeden asla ve kata dönmemelisiniz. İstanbul’da görülmesi gereken özel yapılardan biridir. Fotoğrafını eklemiyorum, google layınız. Hatta gidip gözlerinizle görünüz. Sadece bir alt fotoğrafta binanın tepesindeki saat görülebiliyor. Umarım bende bir gün bahçesine girebilir hatta okulun içini gezebilirim.

 

 

 

Şimdi bu yazıyı klavyeme tıktıklarken salonumdaki el örgüsü yün kilimin tadını çıkartıyorum. Çıplak ayaklarımla bastığımdaki yaşanmışlık duygusu eski eşyalara has bir özellik. Teşekkür ederim Maison, teşekkür ederim BALAT.

 

Fotoğraflar:  Tuğçe TÜZÜN – Yiğit Ali TÜZÜN

 

KÖFTECİ ARNAVUT, BALAT

Bazı şeyler gerçekten çok lezzetli. Hem lezzetli hem samimi bir yer Köfteci Arnavut. Aslında bir aile işletmesi. Pişiren, hesap alan, servis eden 3 kuşak ailenin bu zamana taşıdığı torunları. Burası bir esnaf lokantası. Hani öğleden sonra 2 gibi gelindiğinde birçok yemeğin sonu gelmiş olan, 4 buçukta kapanan, nefis çorbası, gerçek piyazı, kare köftesi ve bir tane daha dedirten tatlıları olan lokal yerlerden. Masası, taburesi, bardakları hiç değişmemesi gereken orjinallikte. Su şişelerinin vintage lığı beni benden alan kısmı :))  Servis süper hızlı. Ekmeklerin kalın kalın dilimlenmiş halleri babannemin mutfağında hissetmeme neden olmuş olsa da ocak başından laf atan Rizeli ağbi bizi kendimize getirdi 🙂 Çevremdekiler rahatsız olmasın diye sessizce Dedim ki; ”burası kaçta açılıyor?” Hafifçe eğilerek, aynı sessizlikle (ve gizlilikle) ”Yedide” dedi. 🙂 🙂 🙂 Hazır cevap ve eğlenceli, sağolsun, çok yaşasın.

Köfteci Arnavut

Fiyatlar, klasik esnaf lokantası kıvamında. Balat’ın tarihi sokaklarında gezip, karnınız guruldamaya başladığında kendinizi atabileceğiniz en salaş mekan.  Güzelim turkuaz masasında oturup acı sosa bandırarak köfte yemek için çok geç saatlere kalmayın, köfte kalmadı dediklerini duyarsanız üzülürsünüz sonra.  Bu arada yeri çok kolayda. Mürselpaşa Caddesi üstünde Çiçekli Bostan sokağın hemen başındaki köşede.

Köfteci Arnavut, Balat

 

Köfteci Arnavut  (Mavi Köşe Lokantası)

Mürselpaşa Caddesi, No: 155, Köprübaşı, Balat
Tel:0212
531 66 52

 

ORTAKOY YETIMHANESI

Ortaköy’ün içeri kısımlarında yaklaşık 100 yılı aşkın yaşı olan bina önceleri Ermeni okulu, sonralarda ise Yahudi yetimhanesi olarak kullanılmış. Yıllar sonra terkedilen bu eski bina şimdilerde Beşiktaş Belediyesi’nin yaptığı restorasyon sonucunda sanatsal bir alana dönüştürülmüş. Usta ve genç birçok sanatçının eserlerinin sergilendiği bina rutubet kokusu, çinili karo döşemeleri, kırılmış pencereleri ile uluslararası standartta sanatsal bir mekan haline gelmiş. Binanın rustik yapısı, yıllar önce kimsesiz Yahudi çocuklara ev olması ve duvarlarının yaşanmışlık kokusu oldukça etkileyici.

Stop and Look

Dönemsel sergiler ve konserlerin yapıldığı binayı ziyaret etmek isterseniz Palanga Caddesine gidin. Sloganı ”Stop and Look” olan ve 1-30 Ekim arasında Fotoistanbul kapsamındaki sergi kaçırılmadan görülmesi gerek. Beşiktaş Belediyesinin böyle hüzünlü ve sanatsal bir yeri bizlere kazandırması ise ayrı bir teşekkür konusu.

 

Ortaköy Yetimhanesi

Ortaköy Yetimhanesi 2

 

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

18 Ekim 2016 Salı

AVOKADO TOST

Avokadooo.. Son zamanlarda ne çok meşhur oldu. Avokado aşağı avokado yukarı. Ay ben bi sevemedim şunu diyenler bile bu modaya yüzlerini ekşite ekşite ayak uydurdu. Kimi sağlıklı beslenme için kimiside sırf moda diye tüketse de aslında Avokado artılarıyla gerçekten de bulunmaz hint kumaşı. Tadı başta benimde damak tadıma uygun gelmemişti. Neden? Avokadoyu soydum,tabağa koydum. Hadi yiyelim dedim. Yok.. birşey eksik.. yada fazla.. hmm yemeyeceğim galiba ?  Birde şu avokado tost tarifini deneyeyim.

Efendim,bu güzelim meyveyi hayatımıza sokmam benim önüne geçilmez ‘sağlıklı beslenelim’ tabularım yüzünden oldu. Öğrendikçe tadı da güzelleşti, tariflerimde zenginleşti. Uzun süredir en çok yaptığım Avokado Tost tarifimi sizinle paylaşıyorum. Siz isterseniz salatanıza ekleyin, isterseniz makarnanıza garnitür yapın, isterseniz kahvaltıda tabağınıza dilimleyin. Benim favorim tost olan şekli 🙂

Avokado toast

Biraz faydalarından bahsedelim hadi.

Avokado da yağına tuzuna dikkat eden birinin asla yemeyeceği kadar yağ mevcut aslında. Şimdi bu cümlenin devamını okumasan bu yağın aslında iyi bir yağ olduğunu ve vücudun sistematik haraketine oldukça katkı sağladığını bilemeyeceksin. Neyseki okudun 🙂 Aynı omega 3 yağındaki mantık gibi, iyi kolesterolün artmasına yardımcı oluyor. Kalp – damar koruyucu ve bağırsak dostu. Kabızlığa derman olabilecek meyvelerden biri yani. Aynı zamanda vücudumuzu yaşlandıran serbest radikaller için bir antioksidan kalkan görevi de var. Ayrıca sporcular için bir protein kaynağı. Hatta spor yapanların mutlak surette öğünlerine eklemeleri gereken bir mucize diyebiliriz. Çünkü spor yaparken vücutta serbest radikallerde artıyor (yaşlanıyoruz), bağışıklıkta düşüyor (daha sık hastalanıyoruz), enerjimizde tükeniyor (avokado enerji metabolizmasını da tetikliyor), kolesterolümüz artabiliyor (avokado dengelemeye yardımcı oluyor) Bu yüzden ister spor yapan, ister sağlıklı beslenmek isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen, ister yaşlı isterseniz çocuk olun avokado alın, yiyin efendim.

Birde hamileler veya hamilelik düşünenler; bu avokado bir folik asit yuvası. Yiyin ki çocuklarınız topaç gibi sağlıklı bıcır bıcır olsun.

Aynı zamanda sarı nokta hastaları, o dünya paraya satılan lutein varya, avokado da var. Yiyin ki gözleriniz daha güzel görsün 🙂

Son olarak; alkaliyim alkalisin alkaliler. Avokado bir alkali besindir ve alkalilik çok ama çok önemlidir. Bunu ayrı bir post da daha ayrıntılı anlatıcam.

Avokado Tost tarifiyle sevgili veganlara da buradan selam olsun :))

 

IMG_0823-vert

Tarife geçelim;

Malzemeler

  • 1 adet olgun Avokado
  • Yarım diş sarımsak (tercihe bağlı)
  • 1 tatlı kaşığı Zeytinyağ
  • 1 tatlı kaşığı Limon
  • tuz

Olgunlaşmış (rengi siyaha yakın) bir avokadoyu ikiye kesin ve içini bir kaşık yardımıyla çıkarın. Çatalla kabaca ezdikten sonra rendelenmiş yarım diş sarımsak, zeytinyağ, limon ve tuzu ekleyerek karıştırın. Bu kadar 🙂

Sonrasında güzel bir ev ekmeğini nar gibi kızartın. Üzerine avokado ezmesini sürün. Üzerine tercih ettiğiniz peyniri (benim tercihim keçi peyniri) ufalayın. Son olarak ekmeğinize karabiber ve pul biber serpin, Avokado Tost hazır. Afiyetle yiyin.

Dilerseniz avokado sürdüğünüz ekmeğin üzerine pişmiş yumurta da ekleyebilirsiniz. Yada yine kızarmış bir ekmeğe güzel bir peynir sürüp üstüne avokado dilimleri koyabilir onun da üstüne az bir miktar acı sos dökebilirsiniz :))) off tam bir öğlen atıştırmalığı :)))

 

IMG_3854

Şimdi hemen pazara veya markete gidip birkaç güzel avokado beğenin. Olgun olanları bulamazsanız bile daha irice gördüklerinizi alın. Eğer birkaç gün buzdolabına koymadan dışarıda bekletirseniz olgunlaşır ve yumuşarlar. Bekleyemezseniz ezmeniz zorlaştığı için dilim halinde yada salataya eklenecek şekilde kullanabilirsiniz. Olgun olanlar (siyaha yakın renkte) gurme marketlerde genelde bulunuyor (makrocenter)

Afiyet olsun.

Yeşili sevin ♥

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

10 ADIMDA NASIL MUTLU OLUNUR

 

İster Starbucks’ta mango frappuccino yudumlarken, ister ofiste klavyeni tıklatırken, her nerede olursan ol daha mutlu olmak için yapacağın bir çok şey mevcut. Hayatı daha eğlenceli ve pozitif yapabilmek için on bin milyon tane şey olsa da sen birini bile uygulayacak adımı atmazsan mutsuzum diye sızlanmaya hakkın olmaz. İster havanın sıcaklığından şikayet et, ister işlerin bitmemesinden. Her zaman her şey mükemmel olmasa da bazen iyi şeyleri görmek ve olumsuzlukları birkaç dakikalığına görmezden gelmek bile içinizi yumuşatmaya yarar. Şimdi biraz rahatla ve seni mutlu edecek adımları uygulamaya başla. Bu hemen olacak bir şey olmasa da, bir ay sonra beni ara ve nasıl mutlu olduğunu söyle!

 

Nasıl mutlu olunur

1 – Egzersiz yapın!

Oturarak çalışan ve egzersiz yapmayan kişilerin hafta da en az 3 gün egzersiz yapanlara oranla daha fazla depresyon riski taşıdığı kanıtlanmış. Ofiste saatlerce çalışıyor da olsanız günde yarım saatlik bir yürüyüşü hayatınıza yemek içmek gibi katmaya çalışın. Ne de olsa yemek yiyecek veya bir türk kahvesi içecek vakti buluyorsunuz değil mi?

 

 

   

IMG_3100

 

 2 – Eve iş getirmeyin!

Ofiste zamanın nasıl çabuk veya stresli geçtiğini, yapılacak işlerin bitmediğini ve her gün aynı tantananın olduğunu düşünün. Sizce o kapıdan dışarıya çıktığınızda bunu devam ettirmeye gerek var mı? Tüm enerjinizi zaten iş yerinde harcamışsınız. Bırakın, sizin için biraz zaman kalsın. Evde geçirilen kısa ama stressiz zaman, kaliteli zamandır.

 

 

 

 

3 – Açık havada vakit geçirin!

Bilimsel çalışmalar mutluluğu arttırmak için temiz hava da zaman geçirilmesini öneriyor. Bir çalışmada 20 dakika açık havada vakit geçirmenin olumlu ruh halini arttırdığı söylenmiş. Bu sebeple öğle yemeklerini dışarıda yemeye devam 🙂

 

IMG_3765-horz

 

 

IMG_4844

 

4 – Hiç kullanmadığınız 3 şeyden kurtulun! 

O çekmeceyi her açtığınızda aradığınız kolyeyi kullanmadığınız bijuteri ürünlerinden ayıklamaktan gına gelmiş olabilir. Yada kenarda bir toz yığını oluşturan üniversiteden kalmış atmaya kıyamadığınız kitaplar sizden daha fazla ihtiyacı olan birinin olabilir. Peki 3 kıştır giymediğiniz ve gardıropta gereğinden çok yer kaplayan kabanınıza ne demeli? Kurtulun gitsin.

 

 

 

 

IMG_3965

 

 

5 – Kart gönderin.

Seyahat ettiğiniz bir ülkeden yakınıza bir kart atın. Hem o şehre özel bir hatıra hem de minik bir hediye olmuş olur. Kartın kişiye ulaşma süresi boyunca da tatlı bir heyecan duymuş olursunuz.

 

 

 

 

IMG_2749-horz

6 – Maksimum 13.9 derecede kalın! 

2011 yılında Amerikan Meteoroloji Derneğinin yaptığı açıklamaya göre rüzgar hızı, nem ve ortam sıcaklığı gibi değişkenlerinde mutluluğumuz üzerinde büyük etkiye sahip olduğu ve mutluluk için maksimum sıcaklığın 13.9°C olduğu söylenmiş. 20 dakika açık havada vakit geçirmek için hava durumunu da kontrol etmekte fayda var :))

 

 

IMG_2368

 

7 – Yılda 100 saatinizi yardıma ayırın!

Yılda 100 saat başkalarına yardım etmenin hayatımızı zenginleştirmede önemli olduğu vurgulanıyor. Araştırmacılara göre başkalarını mutlu etmek için yaptığımız harcamaların kendimiz için yaptığımız kıyafet, saat vb harcamalardan daha tatminkar. Haftada 2 saatimizi başkalarına yardım için ayırdığımızda nasıl mutlu olacağımızı keşke daha önce biri söyleseydi :))

 

 

 

 

DSC_0039

8 – Düşüncelerinizi değiştirin ve şükredin!

Bazı dönemler özellikle mutsuz ve yorgun olduğunuzda ne çok olumsuz şey düşündüğünüzü hatırlayın. Düşüncelerimiz neyse ona odaklanır ve onu hissetmeye başlarız. Hayatınızdaki küçük olumsuzluklar yerine sahip olduklarınızı düşünmek ve şükretmek mutlulukla direk ilgili. Bir ağaca bakmayı bırakın ve başınızı kaldırıp ormanı görün.

 

“The happiness of your life depends upon the quality of your thoughts” – Marcus Aurelius

 

 

WhatsApp Image 2016-08-22 at 15.56.269 – Tatilinizi Planlayın!

Yaşam kalitesesini arttıran faktörlerle ilgili yapılan çalışmada bir tatil planlamadaki bekleyiş duygusunun mutluluğu arttırabildiği gözlemleniyor. Çalışmaya göre çoğu insan için tatil beklentisi mutluluğu 8 hafta boyunca arttırıp,tatil sonrası başlangıç seviyesine gerilediği görülmüş. Minik bir gezi bile olsa takviminize bir işaret koyun ve geri sayıma başlayın :))

 

IMG_9501

10 – Meditasyon yapın! 

Odaklanma ve dikkat süresinin iyileştirilmesi için yararlı olmasının yanında sakin kalabilmek için de önemli bir alışkanlık. Bu aynı zamanda şefkat ve öz farkındalığı geliştirdiği için mutlu kalmamıza neden oluyor. Düzenli meditasyon yapan ve yapmayan iki grubun beyin grafikleri incelendiğinde, yapan grubun zihinlerinin daha temiz ve kişilerin daha sakin olduğu gözlemlenmiş. Kalıcı mutluluk seviyesini arttırmak  için meditasyonun en etkili yöntem olduğu kanıtlanmış.

 

Nasıl Mutlu Olunur Son olarak;

Sıkıca sarılın, kocaman gülümseyin ve çok sevin!

 

 

References:

  1. The Happiness Advantage” by Shawn Achor

SEVDALUK KARADENİZ

Geçen seneki gibi yine Trabzon havaalanından araç kiralayarak Rize-Çamlıhemşin’e bu kez 4 kişi geldik 🙂 Bu tatili aylar öncesinden planladığımız için heyecan dorukta, daha öncesinde Karadeniz in büyülü havasını yaşamamış can dostlarımıza buranın güzelliklerini bir yandan anlatıp bir yandan gösterebilmek için yarışıyoruz adeta Ali’yle 🙂 Programlıyız, telefonlarımıza yüklediğimiz Karadeniz şarkılar arabamızda ince ince çalıyor. Eşlik eden biz, göz bebeklerimizden yansıyan yeşilin her tonu ile gülücükler saçarken ”yeniler” yolun çetrefilliğinden bihaberdi.
KaradenizKaradeniz 2

İlk durak elbetteki Çinçiva köyü. Çinçiva Kahve yol yorgunluğunu atmak,iyi demlenmiş çay içmek için en güzel yer. Karnımız da acıkınca çayın yanına en iyi ne gider? Ekmeğimi banıcam nerde benim muhlamam??  :)) Yolumuz daha uzun. İlk gün Gito’ya çıkacağız. İkinci gün Pokut’a. İkiside buradan ortalama 1 saati buluyor. Yol zahmetli. Gito yolu Pokut’a göre nispeten daha iyi olsa da yukarı çıkarken telefon edip birşey lazım mı diye sormakta yarar var. Zaten telefonda çekmiyor yukarılarda. Tam biz bizeyiz 🙂 Biz en iyisi biraz ekmek alıp yola koyulalım 🙂 Aaa bu arada çinçivada yol kenarında teyzeler çok güzel işler yapmışlar. Ayaklarınız üşümesin diye patikler alabilirsiniz. Ben daha önceki ziyaretimde aldığım için bu sefer bu başımdakini aldım 🙂 Bence hepsi benim olmalı :))

 

_MG_0245-vertÇinçiva Köyü, KaradenizPokut, Karadeniz

Yine Pokut Yollarında

Gito’yu bir önceki yazımda anlatmıştım. Okumak için buraya tıklayabilirsiniz. İkinci gün heycanla Pokut’a çıktık. Dediğim gibi yol daha zorlu. Kesinlikle 4×4 bir araçla çıkılabiliyor sakın normal araçla çıkmaya çalışmayın. (Eğer bir offroad çu değilseniz). Ali geçen yıldan bu yana Ahmet amcayı dilinden düşürmediği için çok heycanlı 🙂 Yasemin de bizi bekliyor. Ahmet amca ve Yasemin Pokuttaki Plata’da Mola yayla evinin sahipleri bir baba-kız. Geçen yılki Pokut yazımı buradan okuyabilirsiniz. O leziz yemeklerin tadı hala damağımızda,akşam ne pişiyor heyecanı zorlu yolda bir nevi telkin oluyor bana. Bu arada yemeğimiz de şöyleydi 🙂

Platoda Mola, Pokut, Karadeniz

Yukarı çıkınca Ahmet amca bizi karşıladı. Sohbet, sıcak çay.. Evimizdeyiz.. Mis gibi Pokut. Mis gibi manzara. Hava bize kıyak yapmış,sis yok. Öyle ki burada sis yoksa şanslısınız demektir. Yoksa bazen gelen misafirler açık hava görmeden gitmeleri gerekebiliyor. Ama biz onlardan hiç olmadık 🙂

20160620_124014-vertPokut Yaylası, Karadeniz20160620_084950-vertPokut Yaylası, Karadeniz

Akşamüstü Ahmet amca bizi yürüyüşe çıkardı. Ev ahalisi (konaklayanlar) hep birlikte aldık kameralarımızı peşi sıra sıralandık Ahmet amcanın. Gün batımını izlemekti amaç. En güzel yerden. Yani ”bulutların üstünden” Görüntü inanılmayacak güzellikte. Güneş hiç görmediğim kadar büyük. Kendimi bulutların üstüne bırakmamak için savaş verdim diyebilirim. Burası gerçek anlamda büyüleyici! Ey gidi Karadeniz.

IMG_9617-vert

Eğer yoga yapıyorsanız, çok kıymetli bir yer burası. Alın matınızı, sabah erkenden çıkın kırlara, beğendiğiniz bir manzaraya serilin. Huzurun altın anahtarını bulacaksınız dağlarda. Tepede bir kayanın üzerinde, ormana bakan yamaçta, bulutlara bakan tahta bir bankın üzerinde veya Plato’da Mola‘nın o güzelim verandasında gevşeyin, huzur bulun. Huzur Pokut’ta.. Huzur yoga’da. Huzur içimizde ;))

IMG_9870-horz-vert

IMG_9938-vert

Pokutta Geyik mi varmış? Videosu için tıklayın ;)))) – Ormanda yürüyüşe çıkan 2 genç kızın manzarasızlığı 😛 Havada sis varsaaa 🙂

Pokutta sıradan bir sabah videosu için tıklayın.

 

Fotoğraflar: Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef

                          Yiğit Ali Tüzün – Tuğçe Tüzün

 

Sevdaluk Karadeniz

 

 

BULUTLARIN ÜLKESİ, GİTO

Geceleri uyurken koyun saymak gibi birşey bu… Yayladaki inekleri saymak. Sabah gün doğumuyla uyanır, evin tahta verendasını fazla ses etmeden geçer kırlara çıkarsın. Eğer şanslıysan, gökyüzü mavi, güneş ısıtıyordur. Şöyle bir gerinip karşı dağları seyredebileceğin uygun bir düzlük ararsın kendine. Uykudan halen açılmamış gözlerin güneşe alışmaya çalışır. Derken aşağı evden teyze inekleriyle beraber çıkar. Peşi sıra ilerleyen hayvanlar en taze ota yürürler. Teyze de peşlerinde. Mesela bu teyzenin on tane ineği var. 5’i siyah 5’i kahverengi. Başını az uzaklara kaldırınca yemyeşil çayırda otlayan komşu inekleri de görür saymaya başlarsın istemsiz. Burada böyle. İnekler sayılır, sayarak ayılır insan sabahları. Kuşların ise en güzel ötüşleri yine günün bu saatlerinde olur. Onlar birbirlerine günaydın şarkısı söyleyip ötüşürken, inekler taze ot peşinde gezinip çanlarını oynatır. Duyup duyabildiğin tek ses bunlar olur sabah yaylada. Uzunca bir vakit izlersin, sonra soldan bulut bulut beyazlar gelmeye başlar. Eee burası Gito, yani ”Bulutların Ülkesi.” Gelecekler tabii…

Gito Yaylası, KaradenizIMG_9406-vert_MG_0325-vert

Nerede kalınır? Gito Yaylası’na geliyorsanız kalacak tek bir yeriniz var demektir. KOÇİRA… Sahipleri Serhan ve Tugay abi evlerinin kapılarını doğa sever,türkü dinler misafirlere açmışlar. Bir de Koçira’nın delileri varki dillere destan  🙂 Biz geldiğimizde Serhan abi evde değildi ama Tugay-İbrahim-Sinan abi kalbimizde yer etti.

Evin patronlarından Tugay abi; çok cool, dolu dolu bir adam. Entellektüel yanı Karadenizli kimliğine karışmış, harmanlanmış  harika bir kişilik ortaya çıkmış. Elinde her daim bir kitap görebilirsiniz. Yemekler Tugay abiden, bir de nefis çorba yapıyor, yanına da ekmek pişiriyor ki sorma. 6 ay yaylada kalarak insanlara yardım ediyor. Yardım derken; insanların sıfırlamaları konusunda 😉 Çünkü buraya çıkınca herşeyi bir kenara bırakıyor insan.

Uzun saçlı komik adam İbrahim Abi; dünya adamı,yaşamaya gelmiş. İlk görüşte sert. Ama bize sökmez,bizde Artvinliyiz :))) Kaldığımız süre boyunca esprileriyle karnımızı ağrıttı. Konuşmamız sırasında şu şehir,bu köy diye konuşurken heryerden hikayeler anlattı. Görmediği yer kalmamış sanki. Yaşının iki katı yaşamış gibi. Kızdırmayın, alırsınız ağzınızın payını :)) Koçiranın delilerini denge tutan son mohikan, İbrahim abimiz iyiki seni tanıdık 🙂

Vee Sinan Abi.. Yurdum insanı. Uzaydan gelmiş gibi herkes için bir şeyler yapmaya çalışan bir bestekar. Öyle iyiki, doğa için, memleketi için, insan için yaptıkları bir kitap olur yazılır da yazılır. Aşık ve üretken. Konuştukça deşilen, deşildikçe derinleşen ve büyüyen bir adam. Hani Kyoto’daki huzurlu ejderha tapınağındaki 14 kayadan 15’inci kayayı görmeye çalışan insanlar vardı ya, Sinan abi orada olsa o kayayı görürdü işte. Öyle bir hissi güce sahip. Senede 2 defa Kürk Mantolu Madonnayı okumayı adet etmiş ve birbirinden dinlenesi besteleri yazan bu adam, HES için 40 gün yürüdüğünü anlatıyor. Hikayeleri büyük, kendisinden dinlemeli.

İsimlerimizi soruyor Sinem ile benim. Sonra diyor ki; ”çok şehirli isimleriniz varmış”… Demesinden belli ki özünü seven, değişmememiz gerektiğine inanan ve toprağını koruyan bir avuç insandan biri. Yaptığı bestelerde aşk yoktu,olmamalıydı. Sevdaluk olmalı, sevdaluk olmayan aşklara karşıydı. Ben diyordu, kabul edemiyorum. Tugay abi, pozitif değişimden yanaydı, gelişmeliydi herkes. Ama o ”beni anlamıyorlar” deyip susuyordu. Gençler neden türkü söylemiyor? diyordu. Türkü öğrenin çocuklar.. türküler bizim özümüz..

Gito yaylasıIMG_9323-vert

Akşam nefis yemeğimizden sonra İbrahim Abi ve Sinan abi türküler söylediler bize, sazlar çalındı.. Laz, Rumeli, heryerden.. ”Çocuklar türküleri sevin” diyen Sinan abi, ”bizde bu yola jazz la başladık ama biz ettik siz etmeyin” diyordu gülümseyerek. Bildiklerimize eşlik ettik, bilmediklerimize şaştık kaldık. Öyle içten sözler, öyle duygu dolu melodilerle birleşmiş. Meğer yaratıcıları Sinan abi ve Koçira Korusu imiş. Her yıl İstanbul ve Ankara’da belirli bir yerde konser yapıyorlarmış. Birbirimize söz verdik, ilki nerede olacaksa gidip tekrar dinlemek için.

IMG_9256-vert

Sabah evin köpeği Garip ile yürüyüşe çıktık. Bizi korumak için önümüzden yürüyor, kendini sevdirmek için tüm sempatikliğini kullanıyordu. Bu Garip’in garip bir huyu daha var, yürüyüşe çıkardığı insanlar tehlikeli işlere giriştiklerinde avaz avaz havlayıp oradan oraya koşturması. Size bir şey olacak diye bu derece korkan bir anneniz bir de bu Garip işte 🙂

Öğleden sonra da Sinan abimizle dağları dolaştık biraz. Orman gülleri arasından manzaralar seyrettik. Kayaların üzerindeki bir tutam yosunun üstünde açan çiçeklere hayran kaldık. Dağdan akan suyu içtik, yeşil düzlüklerde soluklandık. Bolca yaşamaktan konuştuk, yaşamın ta içinden, şiirlerden, ozanlardan bahsettik..

IMG_9538-vert

18/06/2016 tarihindeki notlarımdan alıntı;

Dumanın arasında 2050 metre yükseklikteyiz. Artık ağaç kalmadı. İneklerin çan seslerini burada, sobanın başında oturduğum sıcacık taburemden duyuyorum. Fonda bir Karadeniz türküsü var. 15 dakika sonra yemek hazır olacakmış. Kokular mis gibi. Pişen yemekler sıcak kalsın diye sobanın üzerine konulmuş,hala kaynıyor. Yedek odunlar sobanın altına sıralanmış. Ali uyuyakaldı,her zamanki gibi 🙂 Sinem; gözlerime inanamadığım şekilde kitaba dalmış, okuyor. O da kendine şaşırmış ama içgüdüsel istemiş buraya gelince, öyle diyor 🙂 Gökay; başta kitap okuyordu, belliki kitap sıkıcı. Şimdi sadece düşünüyor ”evin arkasına kesinlikle bir bez germeli evet,Sinem’de üstüne kocaman bir resim yapmalı” 🙂 Odada bizden başka 4 kişi daha var. 3’ü uzanmış yemek saatini bekliyor. Asında bende uzanmak istiyorum ama hakkımı yemek sonrasındaki rehavetimde kullanacağım. Sonra mis gibi tavşan kanı bir çay. En sevdiğim. Hele burada, bu gökyüzüne en yakın yerde.. Herşey daha güzel, daha samimi ve sıcak. İneği, köpeği, insanı, bulutu, bacası, çayı, çorbası.

20160619_104948-vertIMG_9501-vert

”Dönmek için gitmek gerekir.” dedi İbrahim abi, çok doğru. O yüzden bizde gitmek zorunda kaldık Gito’dan. Tekrar gelmek üzere. Ayrılırken arabanın yanına geldi üçüde. Sinan abi bizi unutmayın sakın çocuklar diyordu. İbrahim abide Tugay abide sarıldı bize, ”yine görüşeceğiz elbette” diye. Buradan ayrılmak zor oldu. Bulutların yaylası,başında bulutun eksik olmadığı tepe. Koçira Delileri olmadan tadı olmayacak Gito. Hepsini iyiki tanımışız, sevmişiz.

Son olarak; sevgili İbrahim abimin sözleri ile…

– ha bu bulutlari siza yorgan edeceğum..

IMG_9485

 

Fotoğraflar: Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef

                         Yiğit Ali Tüzün – Tuğçe Tüzün

 

Video için tıklayın. – Sabah sallanması 🙂