SEVDALUK KARADENİZ

Geçen seneki gibi yine Trabzon havaalanından araç kiralayarak Rize-Çamlıhemşin’e bu kez 4 kişi geldik 🙂 Bu tatili aylar öncesinden planladığımız için heyecan dorukta, daha öncesinde Karadeniz in büyülü havasını yaşamamış can dostlarımıza buranın güzelliklerini bir yandan anlatıp bir yandan gösterebilmek için yarışıyoruz adeta Ali’yle 🙂 Programlıyız, telefonlarımıza yüklediğimiz Karadeniz şarkılar arabamızda ince ince çalıyor. Eşlik eden biz, göz bebeklerimizden yansıyan yeşilin her tonu ile gülücükler saçarken ”yeniler” yolun çetrefilliğinden bihaberdi.
KaradenizKaradeniz 2

İlk durak elbetteki Çinçiva köyü. Çinçiva Kahve yol yorgunluğunu atmak,iyi demlenmiş çay içmek için en güzel yer. Karnımız da acıkınca çayın yanına en iyi ne gider? Ekmeğimi banıcam nerde benim muhlamam??  :)) Yolumuz daha uzun. İlk gün Gito’ya çıkacağız. İkinci gün Pokut’a. İkiside buradan ortalama 1 saati buluyor. Yol zahmetli. Gito yolu Pokut’a göre nispeten daha iyi olsa da yukarı çıkarken telefon edip birşey lazım mı diye sormakta yarar var. Zaten telefonda çekmiyor yukarılarda. Tam biz bizeyiz 🙂 Biz en iyisi biraz ekmek alıp yola koyulalım 🙂 Aaa bu arada çinçivada yol kenarında teyzeler çok güzel işler yapmışlar. Ayaklarınız üşümesin diye patikler alabilirsiniz. Ben daha önceki ziyaretimde aldığım için bu sefer bu başımdakini aldım 🙂 Bence hepsi benim olmalı :))

 

_MG_0245-vertÇinçiva Köyü, KaradenizPokut, Karadeniz

Yine Pokut Yollarında

Gito’yu bir önceki yazımda anlatmıştım. Okumak için buraya tıklayabilirsiniz. İkinci gün heycanla Pokut’a çıktık. Dediğim gibi yol daha zorlu. Kesinlikle 4×4 bir araçla çıkılabiliyor sakın normal araçla çıkmaya çalışmayın. (Eğer bir offroad çu değilseniz). Ali geçen yıldan bu yana Ahmet amcayı dilinden düşürmediği için çok heycanlı 🙂 Yasemin de bizi bekliyor. Ahmet amca ve Yasemin Pokuttaki Plata’da Mola yayla evinin sahipleri bir baba-kız. Geçen yılki Pokut yazımı buradan okuyabilirsiniz. O leziz yemeklerin tadı hala damağımızda,akşam ne pişiyor heyecanı zorlu yolda bir nevi telkin oluyor bana. Bu arada yemeğimiz de şöyleydi 🙂

Platoda Mola, Pokut, Karadeniz

Yukarı çıkınca Ahmet amca bizi karşıladı. Sohbet, sıcak çay.. Evimizdeyiz.. Mis gibi Pokut. Mis gibi manzara. Hava bize kıyak yapmış,sis yok. Öyle ki burada sis yoksa şanslısınız demektir. Yoksa bazen gelen misafirler açık hava görmeden gitmeleri gerekebiliyor. Ama biz onlardan hiç olmadık 🙂

20160620_124014-vertPokut Yaylası, Karadeniz20160620_084950-vertPokut Yaylası, Karadeniz

Akşamüstü Ahmet amca bizi yürüyüşe çıkardı. Ev ahalisi (konaklayanlar) hep birlikte aldık kameralarımızı peşi sıra sıralandık Ahmet amcanın. Gün batımını izlemekti amaç. En güzel yerden. Yani ”bulutların üstünden” Görüntü inanılmayacak güzellikte. Güneş hiç görmediğim kadar büyük. Kendimi bulutların üstüne bırakmamak için savaş verdim diyebilirim. Burası gerçek anlamda büyüleyici! Ey gidi Karadeniz.

IMG_9617-vert

Eğer yoga yapıyorsanız, çok kıymetli bir yer burası. Alın matınızı, sabah erkenden çıkın kırlara, beğendiğiniz bir manzaraya serilin. Huzurun altın anahtarını bulacaksınız dağlarda. Tepede bir kayanın üzerinde, ormana bakan yamaçta, bulutlara bakan tahta bir bankın üzerinde veya Plato’da Mola‘nın o güzelim verandasında gevşeyin, huzur bulun. Huzur Pokut’ta.. Huzur yoga’da. Huzur içimizde ;))

IMG_9870-horz-vert

IMG_9938-vert

Pokutta Geyik mi varmış? Videosu için tıklayın ;)))) – Ormanda yürüyüşe çıkan 2 genç kızın manzarasızlığı 😛 Havada sis varsaaa 🙂

Pokutta sıradan bir sabah videosu için tıklayın.

 

Fotoğraflar: Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef

                          Yiğit Ali Tüzün – Tuğçe Tüzün

 

Sevdaluk Karadeniz

 

 

BULUTLARIN ÜLKESİ, GİTO

Geceleri uyurken koyun saymak gibi birşey bu… Yayladaki inekleri saymak. Sabah gün doğumuyla uyanır, evin tahta verendasını fazla ses etmeden geçer kırlara çıkarsın. Eğer şanslıysan, gökyüzü mavi, güneş ısıtıyordur. Şöyle bir gerinip karşı dağları seyredebileceğin uygun bir düzlük ararsın kendine. Uykudan halen açılmamış gözlerin güneşe alışmaya çalışır. Derken aşağı evden teyze inekleriyle beraber çıkar. Peşi sıra ilerleyen hayvanlar en taze ota yürürler. Teyze de peşlerinde. Mesela bu teyzenin on tane ineği var. 5’i siyah 5’i kahverengi. Başını az uzaklara kaldırınca yemyeşil çayırda otlayan komşu inekleri de görür saymaya başlarsın istemsiz. Burada böyle. İnekler sayılır, sayarak ayılır insan sabahları. Kuşların ise en güzel ötüşleri yine günün bu saatlerinde olur. Onlar birbirlerine günaydın şarkısı söyleyip ötüşürken, inekler taze ot peşinde gezinip çanlarını oynatır. Duyup duyabildiğin tek ses bunlar olur sabah yaylada. Uzunca bir vakit izlersin, sonra soldan bulut bulut beyazlar gelmeye başlar. Eee burası Gito, yani ”Bulutların Ülkesi.” Gelecekler tabii…

Gito Yaylası, KaradenizIMG_9406-vert_MG_0325-vert

Nerede kalınır? Gito Yaylası’na geliyorsanız kalacak tek bir yeriniz var demektir. KOÇİRA… Sahipleri Serhan ve Tugay abi evlerinin kapılarını doğa sever,türkü dinler misafirlere açmışlar. Bir de Koçira’nın delileri varki dillere destan  🙂 Biz geldiğimizde Serhan abi evde değildi ama Tugay-İbrahim-Sinan abi kalbimizde yer etti.

Evin patronlarından Tugay abi; çok cool, dolu dolu bir adam. Entellektüel yanı Karadenizli kimliğine karışmış, harmanlanmış  harika bir kişilik ortaya çıkmış. Elinde her daim bir kitap görebilirsiniz. Yemekler Tugay abiden, bir de nefis çorba yapıyor, yanına da ekmek pişiriyor ki sorma. 6 ay yaylada kalarak insanlara yardım ediyor. Yardım derken; insanların sıfırlamaları konusunda 😉 Çünkü buraya çıkınca herşeyi bir kenara bırakıyor insan.

Uzun saçlı komik adam İbrahim Abi; dünya adamı,yaşamaya gelmiş. İlk görüşte sert. Ama bize sökmez,bizde Artvinliyiz :))) Kaldığımız süre boyunca esprileriyle karnımızı ağrıttı. Konuşmamız sırasında şu şehir,bu köy diye konuşurken heryerden hikayeler anlattı. Görmediği yer kalmamış sanki. Yaşının iki katı yaşamış gibi. Kızdırmayın, alırsınız ağzınızın payını :)) Koçiranın delilerini denge tutan son mohikan, İbrahim abimiz iyiki seni tanıdık 🙂

Vee Sinan Abi.. Yurdum insanı. Uzaydan gelmiş gibi herkes için bir şeyler yapmaya çalışan bir bestekar. Öyle iyiki, doğa için, memleketi için, insan için yaptıkları bir kitap olur yazılır da yazılır. Aşık ve üretken. Konuştukça deşilen, deşildikçe derinleşen ve büyüyen bir adam. Hani Kyoto’daki huzurlu ejderha tapınağındaki 14 kayadan 15’inci kayayı görmeye çalışan insanlar vardı ya, Sinan abi orada olsa o kayayı görürdü işte. Öyle bir hissi güce sahip. Senede 2 defa Kürk Mantolu Madonnayı okumayı adet etmiş ve birbirinden dinlenesi besteleri yazan bu adam, HES için 40 gün yürüdüğünü anlatıyor. Hikayeleri büyük, kendisinden dinlemeli.

İsimlerimizi soruyor Sinem ile benim. Sonra diyor ki; ”çok şehirli isimleriniz varmış”… Demesinden belli ki özünü seven, değişmememiz gerektiğine inanan ve toprağını koruyan bir avuç insandan biri. Yaptığı bestelerde aşk yoktu,olmamalıydı. Sevdaluk olmalı, sevdaluk olmayan aşklara karşıydı. Ben diyordu, kabul edemiyorum. Tugay abi, pozitif değişimden yanaydı, gelişmeliydi herkes. Ama o ”beni anlamıyorlar” deyip susuyordu. Gençler neden türkü söylemiyor? diyordu. Türkü öğrenin çocuklar.. türküler bizim özümüz..

Gito yaylasıIMG_9323-vert

Akşam nefis yemeğimizden sonra İbrahim Abi ve Sinan abi türküler söylediler bize, sazlar çalındı.. Laz, Rumeli, heryerden.. ”Çocuklar türküleri sevin” diyen Sinan abi, ”bizde bu yola jazz la başladık ama biz ettik siz etmeyin” diyordu gülümseyerek. Bildiklerimize eşlik ettik, bilmediklerimize şaştık kaldık. Öyle içten sözler, öyle duygu dolu melodilerle birleşmiş. Meğer yaratıcıları Sinan abi ve Koçira Korusu imiş. Her yıl İstanbul ve Ankara’da belirli bir yerde konser yapıyorlarmış. Birbirimize söz verdik, ilki nerede olacaksa gidip tekrar dinlemek için.

IMG_9256-vert

Sabah evin köpeği Garip ile yürüyüşe çıktık. Bizi korumak için önümüzden yürüyor, kendini sevdirmek için tüm sempatikliğini kullanıyordu. Bu Garip’in garip bir huyu daha var, yürüyüşe çıkardığı insanlar tehlikeli işlere giriştiklerinde avaz avaz havlayıp oradan oraya koşturması. Size bir şey olacak diye bu derece korkan bir anneniz bir de bu Garip işte 🙂

Öğleden sonra da Sinan abimizle dağları dolaştık biraz. Orman gülleri arasından manzaralar seyrettik. Kayaların üzerindeki bir tutam yosunun üstünde açan çiçeklere hayran kaldık. Dağdan akan suyu içtik, yeşil düzlüklerde soluklandık. Bolca yaşamaktan konuştuk, yaşamın ta içinden, şiirlerden, ozanlardan bahsettik..

IMG_9538-vert

18/06/2016 tarihindeki notlarımdan alıntı;

Dumanın arasında 2050 metre yükseklikteyiz. Artık ağaç kalmadı. İneklerin çan seslerini burada, sobanın başında oturduğum sıcacık taburemden duyuyorum. Fonda bir Karadeniz türküsü var. 15 dakika sonra yemek hazır olacakmış. Kokular mis gibi. Pişen yemekler sıcak kalsın diye sobanın üzerine konulmuş,hala kaynıyor. Yedek odunlar sobanın altına sıralanmış. Ali uyuyakaldı,her zamanki gibi 🙂 Sinem; gözlerime inanamadığım şekilde kitaba dalmış, okuyor. O da kendine şaşırmış ama içgüdüsel istemiş buraya gelince, öyle diyor 🙂 Gökay; başta kitap okuyordu, belliki kitap sıkıcı. Şimdi sadece düşünüyor ”evin arkasına kesinlikle bir bez germeli evet,Sinem’de üstüne kocaman bir resim yapmalı” 🙂 Odada bizden başka 4 kişi daha var. 3’ü uzanmış yemek saatini bekliyor. Asında bende uzanmak istiyorum ama hakkımı yemek sonrasındaki rehavetimde kullanacağım. Sonra mis gibi tavşan kanı bir çay. En sevdiğim. Hele burada, bu gökyüzüne en yakın yerde.. Herşey daha güzel, daha samimi ve sıcak. İneği, köpeği, insanı, bulutu, bacası, çayı, çorbası.

20160619_104948-vertIMG_9501-vert

”Dönmek için gitmek gerekir.” dedi İbrahim abi, çok doğru. O yüzden bizde gitmek zorunda kaldık Gito’dan. Tekrar gelmek üzere. Ayrılırken arabanın yanına geldi üçüde. Sinan abi bizi unutmayın sakın çocuklar diyordu. İbrahim abide Tugay abide sarıldı bize, ”yine görüşeceğiz elbette” diye. Buradan ayrılmak zor oldu. Bulutların yaylası,başında bulutun eksik olmadığı tepe. Koçira Delileri olmadan tadı olmayacak Gito. Hepsini iyiki tanımışız, sevmişiz.

Son olarak; sevgili İbrahim abimin sözleri ile…

– ha bu bulutlari siza yorgan edeceğum..

IMG_9485

 

Fotoğraflar: Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef

                         Yiğit Ali Tüzün – Tuğçe Tüzün

 

Video için tıklayın. – Sabah sallanması 🙂

KARADENIZ – POKUT

Karadeniz de kalacağımız evin ismi Plato’da Mola. Pokut yaylasındaki bu evde , 2048 metrede ladin ağaçlarından gelen kuş sesleriyle uyanırsın. Kaçkarların sihirli görünümünü bazen bir sis gizler,böylece sen biraz sana izin vermesini beklersin,sis dağılıp görüntü netleştimi eline bir bardak sıcak çay alır sandalyeni sonsuzluğun en ucuna kadar çeker sessizliği seyredersin. Okuduğun kitabın kelimeleri ara sıra yaylada özgürce otlayan ineklerin çan seslerine karışır. Komşu yaylanın ineğini yan tarafta otlarken görürsün,birde yaramazlık edip bostana girmişse vay haline.

 

Karadeniz - Pokut

Plato’da Mola, Bambaşka Değerler Sunar Size

Ben burada tüm hayvanların (ineklerde dahil) değerli olduğunu düşünen insanlarla tanıştım. Hayvanlarının bakımını herşeyden öncelikli tutan, onların karakterlerini iyi tanıyıp ona göre yaşamalarına izin veren insanlar. Şehirdeki insanlardan kat be kat farkındalıklı ve kat be kat şanslı insanlar. Şanslı diyorum; çünkü, buraya gelip burada birkaç gün geçirirseniz her gün şehirde yediğiniz yoğurdun aslında yoğurt olmadığını, peynirin kokusunun aynı olmadığını,o enfes dağ meyvelerinden yapılmış reçelinizin altına konduracağınız mis kokulu kaymağın lezzetini tarif etmekte zorlanacağınızı size söyleyebilirim. Hele ki o tazecik ev ekmeğini yeni pişmiş muhlamaya batırıp yemek… 

Plato'da Molabirleş6

Bunların hepsini ve daha fazlasını bizlere hazırlayan bizi yedirip içiren Zeyne Teyze,dünyanın farklı yerlerinden gelen gurmelerin ağızlarını bayram ettiriyor. Bu yaklaşık 200 yıllık ahşap evde bizi misafir eden bu ailenin her üyesi çok çalışkan ve çok sevgi dolu.

Bizi öyle güzel misafir ettilerki, buradan ayrılırken sanki evimizden ailemizden ayrılıyor gibi üzüldük.

arkadn

Biraz daha başa dönecek olursak;

Yurtdışı planlarınızda İsviçre- Alpler gibi seçenekler var ise hiç okadar yorulmayın derim. Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı Yaylalar ömrümüze ömür katmak için bizi bekliyormuş meğerse.Yol güzergahı; İst-Tzx uçuşu, sonra Havas ile Rize, Ardeşen, oradan da anlaştığımız bir taksi ile Çamlıhemşin’den geçerek yukarıya Pokut’a tırmanmak.
Tırmanmak diyorum çünkü 4×4 araçlar haricinde hiçbir otomobil öylesi bozuk bir toprak yolda Kaçkarları tırmanamaz.
Yeşil Yol diye tutturup, yemyeşil ormanların arasına koca koca asfalt yapmak isteyen, yaylaları birleştirip, parsel parsel Araplara açmayı hedefleyen devletimize inat bu bozuk, çukurlaşmış zorlukla çıkılan yolu çok sevdik biz.
Keşke bu amcalar bu minik yayla yollarını düzeltseler de bu güzellikleri görebilen insanlar daha çok olsa. Hem zor hem de pahalı olan bu  13-14 km toprak yol, Çinçiva Köyü’nden sonra başlıyor.Yukarı çıktıkça derinlik artıyor, her virajda bulutlara daha çok yaklaşıyorsun. Bazen bulutların arasında kalıyor, bazende bulutların üzerine çıkıyoruz. Nasıl güzel bir his anlatamam. En tepeye, yani Pokut’a ulaştığımızda bilgisayarımızdaki arka plan fotoğrafı bize el sallıyor.

yanlı

Plato’da Mola’nın hem Pokutta hemde Ortan köyünde evleri var. Pokut’u haziran – ekim arası açık tutuyorlar. Ortan ise yılın her ayı açık kalıyor. Eğer Ortan’daki evde misafir olacaksanız, köyün sonundaki eve ulaşım sadece patika ile olduğu için yanınıza taşıyamayacağınız büyük çantalar almayın.

Eğer araba kiralarsanız Zil kale, civar yaylalar ve şelaleleri gezip, ormanların içinde trekking yapabilirsiniz.

dörtlü

yanlı6

 

 

altlı

Hayatımız boyunca hep bir şeyler için mücadele etmenin, çalışmanın, şehrin trafiğinden, havasından şikayet etmenin stresini yaşayıp, evimizde ayaklarımızı uzatıp mail okumayı veya televizyondaki kara haberleri dinlemeyi ‘dinlenmek’ sandığımız şehir hayatı bizi yorgunluğa, daha çok çalışmaya ve daha fazla mücadeleye etmeye alıştırmış olabilir.
Ve biz yavaş yemenin, yavaş yaşamın, yavaş tüketimin farkına bile varmadan bu dünyadan ayrılmış olabiliriz.

son altlı

 

pokt19

Video için tıklayınız 🙂

Fotoğraflar : Yiğit Ali Tüzün  –  Tuğçe Tüzün