HAYATIMI KURTARAN UYGULAMA: MAPS ME

Japonya’da görmek istediğim en ücra tapınakları veya Bali’de pirinç tarlaları üzerine kurulu gizli cafeleri dünyanın her yerinde gitmek istediğim her yeri tamamen ücretsiz ve çevrimdışı olarak bana gösteren bir uygulama var. Yaklaşık yedi yıldır kullanıyorum ve her seferinde şükrediyorum. Tek bir kötü yanı var, sokaklarda asla kaybolamamanız. Yani elinden telefonu bırakıp özgürce dolaşabilecek kadar şehri öğrenmek, orada ne kadar çok vakit geçirdiğinle orantılı. Her zaman hayalimiz çok sevdiğimiz şehirlere ikinci, üçüncü hatta onuncu kez gitmek ve bir yön bulmak için harita kullanmamak. Ama yepyeni bir şehir için, özellikle yön sormayı sevmeyen birisi için bu uygulama hayat kurtarıcı.

Eskiden olsa şehre girişte önce bir şehir haritası edinin derdim. Şimdi yine edinin ama hatıra olarak. :)) Şimdi size şehir haritalarına olan ihtiyacınızı yok edecek, gps ile çalışan bu harika seyahat uygulamasından bahsedeyim.

MAPS ME NASIL KULLANILIR?

Öncelikle uygulamayı telefonunuza ücretsiz indirin. Sonra gitmek istediğiniz ülkeyi ve şehri bulun. Maps me bölge bölge indirdiğiniz harita üzerinden çalışıyor. Yani Fransa için önce Fransa’daki şehri belirlemeniz ve bu haritayı indirmeniz gerek. Oldukça ayrıntılı olduğu için ülkenin tamamını değil yalnızca gideceğiniz bölgenin haritasını indirmenizi öneririm. Çünkü her birinin bir boyutu var ve sizi ilgilendirmeyen bölgeler telefonunuzda gereksiz yer kaplayacaktır.

İndirme isteği, uygulamayı açtığınızda karşınıza çıkan haritadan o bölgeye zoom yaptıkça belirecek. İndirme işleminden sonra en güncel harita bilgisi elinizin altında. Sırada, daha önceden planladığınız gitmek istediğiniz noktaları harita üzerinden işaretlemek var. Tüm noktaları işaretledikten sonra, çevrimdışı harekete hazırsınız.

Bölgeye gittiğinizde, otelden (otelinizi veya kalacağınız yeri de işaretlediğinizi umuyorum) gitmek istediğiniz noktayı seçip ”varış yeri” olarak belirleyin. Hemen üstte çıkacak banttan yürüme,araba, toplu taşıma ve hatta bisiklet seçeneklerinden birini seçin. Toplu taşımanın mümkün olmadığı bölgelerde veya yürümeyi tercih ettiğiniz zaman, mesafeyi, dakikasını hatta yolun eğimini bile gösterir.
Güzel bir püf noktası daha: Toplu taşıma seçeneğinde şehirlerdeki metro istasyonları ve buradan yürüme mesafeleri dahil gözükür. Bu, özellikle gelişmiş metro ağı olan avrupa ülkelerinde çok işinize yarar.
Örneğin. Louvre müzesinden Montmartre tepesine çıkmak istiyorsunuz. Bu noktaları işaretlediğinizde karşınıza çıkacak toplu taşıma önerisi şöyle olur ”… durağından sarı metroya bin, … durakta yeşile aktarma yap … durakta indikten sonra yürü.”

Kaydedilen tüm bölgeler için kişisel notlar yazabileceğin bir bölüm de var. Bu size bölge ile ilgili iyi bir data oluşturma imkanı sağlar. Ayrıca offline olduğunuz için sırf yön bulmak uğruna internet paketi almanıza da gerek kalmaz. Uygulamayı çok uzun zamandır kullandığım için beş yıl önce gittiğim bir yere tekrar gitmeye kalktığımda haritayı güncellemem gerekir. Harita yenilenir ancak işaretlediğiniz noktalar bozulmaz. Böylece gittiğiniz heryer kayıt altındadır, unutulmaz.
Maps Me, sizi asla yarı yolda bırakmaz!

İDEAL AİRBNB EVİ BULMA

Artık eğer istersek İskoçya’da ortaçağdan kalma bir kalede veya Yağmur ormanlarındaki bir ağaç evde kalabiliriz. Hemde çoğu kez otel fiyatlarından daha uygun fiyatlara. Airbnb kısaca, dünya’nın dört bir yanından insanların evlerini kiraya verdiği bir internet uygulaması olarak tarif edilir. Yüksek otel fiyatlarına alternatif olarak düşünülebilir. Asıl güzel yanı, yörenin insanlarıyla bir şeyler paylaşmak veya gittiğiniz ülkeyi daha yakın tanıyabilme imkanı olarak gösterilebilir. 3 çeşit seçeneği mevcut. Evin tamamı, özel oda veya paylaşımlı oda seçeneklerinden birini filtreleyerek dilediğiniz bölgede, dilediğiniz tarihler için arama yapabilirsiniz. Seçiminize göre uygun olan evler listelenecek ve birkaç kayıt işleminden sonra kiralama işlemi gerçekleşecektir. Dilerseniz siz de evinizi bu sistem aracılığıyla kiraya verebilirsiniz.

Şimdi aklınızdan geçen sorulara gelirsek, şöyle cevaplayalım. Sistem kayıt esnasında kimlik ve fotoğraf doğrulama yaparak güvenlik ve doğruluk amacı güdüyor. Email adresiniz, pasaport veya kimlik fotoğrafınız, o an çekeceğiniz bir selfie ve kredi kartı bilgileriniz isteniyor. Ev sahipleri sadece bu sistem üzerinden evini kiralayan kişiler tarafından oylanıyor. Aynı zamanda ev ile ilgili yorum bırakılıyor. Tüm dünya, lokal deneyimlerini arttırmak ve daha sıcak bir ortamda kalabilmek için artık airbnb evlerini tercih ediyor. Henüz denemediyseniz, dikkat etmeniz gereken birkaç ipucu var. 

  • Uygulamayı indirin.

Airbnb ‘yi telefon uygulaması olarak kullandığınızda ev bakmak bir alışkanlığa dönüşebilir. Evin fotoğrafları, yorumları, konumuna bakmak çok kolay. Aynı zamanda hangi tarihlerde müsait olduğuna bakabileceğiniz Uygunluk Durumu Takvimi ‘de var. 

  • Gideceğiniz şehri iyi araştırın.

Şehrin merkezini ve gezilip görülmesi gereken yerleri bilmeniz işinizi kolaylaştıracak. Ev ararken şehir merkezine yakın olan bölgenin ismini yazıp aratabilirsiniz. Fiyatlar merkezde biraz daha pahalı olabilir. Ama özellikle geç saatlerde ulaşımın zor olabileceği yerlerde bir miktar daha fazla ödeyerek merkezde kalmak çok daha iyidir. Her şekilde otele ödediğiniz para daha fazla olacaktır. Aynı zamanda haritasından evin konumuna bakarak da işinizi kolaylaştırabilirsiniz.

  • Evin özelliklerini okuyun.

Her evin sunduğu avantajlar farklıdır. Havaalanına veya şehir merkezine yakınlığı, çift kişilik yada ayrı tek kişilik yatak bulundurması gibi. Yada evin tamamı veya özel oda olması, mutfak-salon ortak alan kullanımı, hayvan kabul edip etmeme, en fazla kaç misafir ağırlanabileceği vs. Aynı zamanda kiralamak istediğiniz evin iptal politikası vardır. Özellikle önceden yapılmış rezervasyonlarda cayma hakkının sıkılığını biliyor olmak önemlidir. Bazısı giriş tarihinden 7 gün önce yapılan iptallerden hiçbir ücret almazken bazısı ücretin sadece yarısını geri veriyor. En katı olanlarda ise iptal şansınız yok. İyi planlayın.

  • Yorumları okuyun.

Çok kiralanan airbnb evlerinin yorumları da çoktur. Tercih nedeni olmasının avantajları vardır. Ya bölgedeki diğer evlere göre daha ucuzdur, ya ulaşım istasyonlarına yakındır, ya çok temiz ve konforludur. Bu yüzden mümkünse yorumların tamamını okuyun. Evin artıları veya eksilerini bu yorumlardan direk öğrenebilirsiniz.

  • Ev Kurallarını okuyun.

Sigara içmek yasak olabilir. Gece 10’dan sonra gürültü yapmak da. Belki ayakkabılarınızı koridorda çıkarmanızı isteyebilirler. Zor durumda kalmamak için kuralları okumakta fayda var.

  • Pazarlık yapın.

30 gün sürecek konaklamalarda indirim isteyin. Bazı evlerin fiyat Ek Fiyat başlıklı kısımlarında haftalık, aylık indirimleri yazar. Bunlara dikkat edin.

  • Posta kutunuzu kontrol edin.

Kiralama işleminden sonra ev sahibiniz sizi tanımak isteyebilir. Aynı zamanda size şehrin özel noktaları ile ilgili öneri de paylaşabilir. Bunları kaçırmayın. Son dakika iptallerini onlar da yapabilir. Böyle bir durumda paranız iade edilir veya başka bir ev kiralamanız için aktarım yapılabilir. İnsanlık hali sonuçta, değil mi?

 

 

KOPENHAG GEZİ REHBERİ

Danca’da ticaret limanı anlamına gelen København Danimarka’nın başkenti ve nüfusu en kalabalık şehridir. En kalabalık dediğime bakmayın. Ülkenin tamamının nüfusu yalnızca 5600 milyon. Anayasal Monarşiyle yönetilen Kopenhag, kaleleri, sarayları, müzeleri ve tarihi yapıları ile düzenli ve korunaklı bir şehir.

Dünya’nın en zengin kentlerinden biri olan Kopenhag ’da yaşam refahı ortalamanın çok üzerinde. Ayrıca dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı söylenen Kopenhag yeşilin her tonuna sahip bir doğa cenneti olduğu gibi, yaşam haklarının titizlikle korunduğu modern de bir şehir. Şehir dendiğinde akla gelen tıklım tıklım beton binalar, gürültü ve egzoz kokusundan çok ama çok uzakta. Gelişmiş bir tren-metro ulaşım sistemi ve gurur duyabilecekleri bisiklet yolları var. Şehrin bisiklet trafiğine öyle hayran kaldım ve vintage bisikletlerin güzelliklerine şaştım ki, kendimi burada ikinci el bisiklet araştırırken buldum. 

Ülkede para birimi Danimarka Kronu ve 1 TL yaklaşık 1.86 DKK etmekte. Kimse popüler avrupa şehirlerinin arasına Kopenhag’ı eklemez, bu bir gerçek. İsveç gibi daha turistik İskandinav ülkelerinin yanında ismi daha sönük kalsa da, gidince insanı mahcup eden bir ülke burası. Masal gibi yapıları, pastoral renkleri ve ekolojik karakteriyle insanı kendine hayran bırakabiliyor. En can arkadaşım, kardeşim Ankara’dan buraya taşınmasa herhalde gelip görmek aklıma bile gelmezdi.

Kopenhag şehir

kopenhag bisiklet

Kopenhag’da Ulaşım

Şehiriçi ulaşım tren, metro, otobüs, taksi ve bisiklet ile çok çeşitli. Tren biletlerini istasyonlardaki otomatlardan ve 7elevenlardan alabiliyorsunuz. Otobüs biletlerini yine 7eleven ve otobüsün içinden daha pahalıya alabilirsiniz. Benim tavsiyem; ülkeye girdiğinizde havaalanındaki otomatlardan anonim Rejsekort kart almanız ve içine bakiye yükletmeniz olacak. Böylece gittiğiniz zone ‘un yakınlığına göre size tek gidiş ücretinde indirim sağlayacak. Londra’yı ziyaret edenler bilir. Zone’lara ayrılmış şehirde trenle geçtiğiniz her bölge için ulaşım maliyetiniz artıyor. Bu karta sahip olduğunuzda yapmanız gereken şey, istasyona geldiğinizde trene binmeden kartınızı check in noktalarına okutmak. İndiğinizde ise check out yapmak. Böylece kaç durak gittiğinize göre daha ucuz yolculuk yapabilirsiniz. Yine de şehirdeki en pahalı şeylerden 2.’si ulaşım.

 

Kokkedal tren istasyonu

Kopenhag ‘da Yaşam

Her gün işe gidiyor olmak bu ülkede yaşayan insanları yormuyor. Çünkü metrobüs sırası yok. Zaten yorgunken birde ayakta 45 dakika yol gitmek yok. 16:30 da işten çıkıp bisikletle merkeze gitmek ve Nyhavn’da arkadaşlarla bir şeyler içmek harika. Yazın günler uzun, hava 23:00’e doğru anca kararıyor ve sabah 5’te apaydınlık oluyor. Tabii bu yazın böyle. Kışın genelde günler karanlık ve kısa. Sosyalleşme az. İnsanlar genelde işten çıkıp evlerine geliyorlar. Avm’ler ve birçok dükkan 5-6’da kapanıyor. Zaten yemek içmek de çok pahalı. Dışarıda genelde evden yanlarına aldıkları yiyecek içecekleri tüketiyorlar.

 

Piknik yapmak hiç bu kadar zorunlu ve eğlenceli olmamıştı. Zorunlu diyorum çünkü evde bir şeyler hazırlamakla dışarıdan almak arasında çok fazla fiyat farkı var. 500ml su bile 20 kron. Yani 10 tl :)) Çeşmeden doldurup yanına almak en doğrusu. Eğlenceli kısmı ise, örtünü serip sakin sakin piknik yapacağın çok alan var. İnsan az olunca herşey daha sakin ve huzurlu. Bisikletlerimizle istediğimiz yere sürüp çantamıza doldurduğumuz çeşit çeşit yiyecek ve içecekle harika zaman geçirdik. Her gün yapalım desen sıkılmadan yaparım. Bir gün ormanda, bir gün sahilde kumlarda, bir gün yine sahile bakan çimlerdeki ağacın altında. Bir gün bir kalenin büyük bahçe manzarasında.

 

IMG_0614

 

Bu şehirde spor yapmak için üşenen kimsenin olabileceğini düşünmüyorum. Ama yine de ülkemizde hiç yaşamadığımız bazı şeyler sorun olabiliyor. Evden çıkıp ormanın içinde koşmak mı yoksa sahildeki yolda yürümek mi kararsız kalıyorsunuz. Ertesi sabah golf mü oynamalı yoksa at mı binmeli emin olamıyorsunuz. Sağlıklı ve ekolojik ürünleri satın almak konusunda evin arkasındaki marketi mi yoksa merkezde adım başı marketlerden birini mi tercih etmelisiniz? Bazen bilemiyorsunuz? Birde Danimarka yeşili diye birşey var bence. Yada tarihin Mayıs olmasından kaynaklı. Ağaçlar öyle fosforlu bir yeşil ki, şaşırmakla taktir etmek arasında bir yerde kalıyorsunuz.

 

 

Bisiklete binmek asla spor sayılmıyor, kızların çoğu topuklu ayakkabıları, minicik etekleri ve on numara özgüvenleriyle bisiklet kullanıyor. Erkekler, takım elbise ve şık ayakkabılarıyla işe giderken bisiklet sürüyor. Caddeler o kadar güzel duruyorki. Bu şehirde kişi başına bir bisiklet düşüyor. Yani insan sayısı kadar bisiklet var. Bisiklet park alanını ilk gördüğümde nasıl karışmıyor veya nasıl çalınmıyor demiştim? Evet ülkedeki tek hırsızlık bisiklet için oluyormuş, öğrendim :)) Ama onca güzel ve ilgi çekici bisikleti görünce benimde aklıma gelmedi mi? Geldi :))

 

 

Kopenhag Nasıl Gezilir?

Şehrin merkezi ve kıyı şeridi, yürüyerek gezilebilecek uzaklıkta. Kıyı şeridinden iç kesimlere yürüyerek yada kısa duraklı otobüs ve metro kullanarak gezebilirsiniz. Eğer kale, saray ve müze gezecekseniz Kopenhag Kart almak en avantajlısı. Turist Bilgi Ofislerinden 24, 48 ve 72 saatlik kart aldığınızda tüm müze, kale ve bahçelerin giriş ücretleri ve ulaşım masraflarınız ücretsiz. Her girişte bilet gişesine kartınızı gösterip bir onay kartı almanız gerekli. Bu yüzden şehre gelmeden gezi planınızı günü gününe yapmanızı öneririm.

3 günlük Kopenhag Kart ile gezmenizi önereceğim yerleri gün gün sıraladım. Faydası olacağını düşünüyorum. Daha az veya çok gününüz varsa kendinize göre bir plan çıkartabilirsiniz.

1.GÜN

  • Küçük Deniz Kızı Heykeli
  • Amalienborg Kalesi
  • Design Museum
  • RosenBorg Kalesi
  • Round Tower

2.GÜN

  • Carlsberg Bira Fabrikası
  • Glyptotek
  • NyHavn Kanal Turu

3.GÜN

  • Frederiksborg Kalesi
  • Helsingor Hamlet’in Kalesi

Østerport istasyonunda inip Küçük Deniz Kızı Heykeli’ni görerek gezmeye başlayabilirsiniz. Rosenborg Kalesinin hemen yakınında bulunan Torvehallerne Market’e de mutlaka uğrayın. Çiçek ve meyve-sebze pazarı, envai çeşit şarküteri ve deniz ürünleri var. Pazardan güzel peynirler alabilir, Gorm’s ta harika pizzalarla karnınızı doyurabilir yada Coffee Collective’in popüler kahvelerinin tadına bakabilirsiniz.

 

 

 

Round Tower; 17. yüzyılda yapılmış, Kopenhag ’ı kuşbaşı izlemenizi sağlayacak tarihi bir gözlem kulesi. Gözü karartıp çıkmalısınız. Desing Museum’un arka bahçesi huzur ve dinlenme için en güzel yer, kesinlikle atlamayın. Müzenin shop’u diğerlerine göre en sevdiğimdi. Amalienborg Kalesi‘nde askerlerin yürüyüşlerine denk gelirseniz ilginç olabilir.

 

 

Carlsberg Bira Fabrikası, bira yapımı ve tadımı için harika. Glyptotek, tüm müze ve kaleler içinde en çok görmek istediğim yerdi. Çok iyi bir heykel koleksiyonu var. Kolay geziliyor. Girişteki yaz bahçesine bayılacaksınız. NyHavn; minyatür Amsterdam gibi. Viking tarzı evler farklı renklerle bitişik bitişik dizilmiş. Ortasından geçen kanalda tekne turları düzenleniyor. Turlar rehberli ve Kopenhag ’ın tüm önemli noktalarını anlatıyor. Mutlaka yapmanız gerekenler listesinde.

Sonrasında Danimarka sınırları içinde özerk bölge olan Christiania’ya uğrayın. Tabelasından içeri adım attığınız anda Freetown adı verilen bu bölgede tamamen özgürsünüz. Herkes istediğini yapmakta özgür ve kimse kimsenin özgürlüğünü engelleyemez. Burası insanların kendi evlerini kurduğu, duvarlarını istedikleri gibi boyadığı ve kendi kanunlarıyla yaşadığı bir kasaba. Hippi yaşamın devam ettiği, duvarların grafitilerle süslendiği, entellektüel ve sanatçıların yaşadığı bölgede esrar bulundurmak ve kullanmak serbest. Dolayısıyla bölgede marihuana yaprakları en popüler yeşil sayılıyor. Büyük bir tabelada yasakların altı çok net çizilmiş. Fotoğraf çekmek, koşmak ve kavga etmek kesinlikle yasak. Koşmak paniğe sebebiyet veriyormuş :)) Serbest olan ilk şey ise; eğlenmek! :))

 

Hamlet’in Kalesi

Helsingør Hamletin Kalesi olarak bilinen Kronborg Slot şehrin kuzeyinde. Hayatımda gördüğüm en etkileyici kale. 1600’lü yıllarda kale, boğazdan geçen gemi ve korsanlardan vergi almak amacıyla kullanılmış. Bu sebepten zaman içinde birçok saldırıya da maruz kalmış. Bir dönem hapishane olarak kullanılarak mahkumlar kalenin güçlendirilmesi için çalıştırılmış. 2000 yılında Unesco Listesine dahil edilmiş.Ayrıca Shakespeare hiç görmediği halde en ünlü trajedisi Hamlet’i bu kaleden esinlenerek yazmış. Kale, oyunun geçtiği mekan olarak kullanılmış. Shakespeare’in ölümünden sonraysa kale’de Hamlet’i oynamak gelenek haline gelmiş. Lawrence Olivier, Derek Jacobi, Jude Law kalede Hamlet’i oynayan isimlerden birkaçı. İçindeki bir odada oynayanların resimleri sergileniyor.  Mahzenleri, odaları, bahçesi ve manzarası gerçekten çok etkileyiciydi. Kale çok büyük ve gezmek yorucu. Zaman nasıl geçiyor anlamıyorsunuz. Buraya gelirken yanınıza atıştırmalık bir şeyler almayı unutmayın. Bahçesinin denize bakan tarafında karşıdaki İsveç kıyılarını izleyerek soluklanabilirsiniz. Çıkınca da Helsingør ‘ün kasabayı andıran sokaklarını mutlaka gezin. Tren Gar’ı inanılmaz havalı :))

Denizden çıkarılmış çöplerden yapılmış heykel.

 

Listemde olmasına rağmen Frederiksborg Kalesi’ne ben gidemedim ama birkaç ay sonra tekrar geldiğimde ilk gideceğim yer bu kale. Harika bir bahçesi var, Şehrin kuzeyinde kaldığı için, Helsingør’e gittiğiniz güne eklemek mantıklı.

Kopenhag’da Yemek ve Alışveriş

Akla gelen ilk şey elbette balık ama aslında Danimarkalılar daha çok et (çoğunlukla domuz) ile besleniyorlar. İskandinav mutfağının popülerleşmesi ile Danimarka da geleneksel mutfağının yanına yenilikler eklemiş. Dünyada hızla yayılan Raw Food ve organik beslenmeyle kafayı bozmuş olanlar için alternatifleri çoğaltmış. Her markette sağlıklı ekolojik ürünler satılıyor. Restoran ve kafelerde sağlıklı olduğu kadar lezzetli de beslenmek mümkün. Danimarka mutfağının bu kadar popüler olmasını sağlayan şeylerden en büyüğü kuşkusuz, Noma. Henüz bilmeyenler için Noma tam 4 kez ”dünya’nın en iyi restoranı” seçildi. Sadece yerel malzemeler kullanılması en önemli özellikleri. Sırf bu yüzden havyar, trüf mantarı gibi yerel olmayan malzemeleri mutfaklarına sokmuyorlar. 2 Michelin yıldızına sahip restoranda yemek yemek istediğinizde aylar önceden rezervasyon yapmanız gerekiyor. Noma’nın uzun bekleme listesine adınızı yazdırmanızla yaklaşık 250 euro’luk bir hesabı gözden çıkartmanız doğru orantılı.

Danimarka, en çok Michelin yıldızına sahip ülke olma özelliğiyle de turist çekmeye devam ediyor. En popüler yiyeceği Smørrebrød adını verdikleri bir çeşit açık sandvich. Çoğunlukla çavdarlı çekirdekli özel bir ekmeğin üzerine sürülmüş peynir veya humus veya avokado üzerine çeşitli deniz ürünleri veya sebzelerle süslenmiş ekmekler, her yerde var. Lokal yiyecekler tatmak isteyenler için öncelikli. Ben ilk Smørrebrød’ümü Papirøen adlı mekanda yemiştim. Burası daha çok gençlerin takıldığı, akşamüstü müzik ve eğlencenin olduğu bir sokak yemeği alanı. İstediğiniz restoranın standından yemeğinizi alıp sıralanmış masalarda tanımadığınız insanlarla oturup yiyorsunuz. Gün batımında açılıp kapanan sandalyelerde oturup sohbet ederken, müzikle küçük çaplı partileyebiliyorsunuz. En sevdiğim mekanlardan biri. Mutlaka uğramanız gereken bir yer.

IMG_2475

IMG_1022

 

Peki 3. dalga kahveciler için ne söylenebilir? Adres belli. Kopenhag ‘da en sevilen kahve zinciri The Coffee Collective. Organik kahvecilik tanımlamalarıyla Danimarka’ya tam tamına uyan, sabah 7 de sokaklara kahve kokusunu salan dükkanları birçok yere dağılmış durumda. Peki şehrin pahalı olduğunu en iyi nereden anlıyoruz? Bir bardak kahveye verdiğimiz 40 kron (20 tl) ile.

The Coffee Collective

 

Raw Food dünyasında kalbi hızla çarpanlara en güzel mekan; 42Raw. İlk gelişimde yiyecek kalmamıştı ve oflayarak geri dönmek zorunda kaldım. İkincisinde hem Acai Bowl hem de özel salatasını deneme fırsatı buldum. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki ödediğim paraya fazla fazla değdi. Her gün gelip herşeyi yiyebilirim. Bir sonraki seyahati sırf 42Raw için iple çekiyorum :)) Mekan da raw tariflerin olduğu bir yemek kitabı’da satılıyor. Saat 5 te yemek bitebilir, bu yüzden erken gelin.

 

42Raw

 

42Raw ‘da yemek kalmayınca keşfettiğimiz bir diğer harika mekan Paleo. Hemen yan yanalar. Menülerinde nefis bir yeşil sos ve badem kullanıyorlar. Tavuklu salatamı mideme indirirken gözüm tabakların güzelliğindeydi :))

 

IMG_0824

Aesop Copenhagen

Alışveriş konusunda çok çeşitli seçenekler var. Bana kalırsa buradan giyim ve kozmetik ürünleri alınmaz. Ama ıvır zıvır ev eşyalarında çok çeşitli ve uygun fiyatlı seçenekler mevcut. Bir de dünyanın en güzel kokan el kremi markası Aesop‘un şubeleri bulunuyor. Türkiye’den siparişle daha pahalıya geldiği için ben buradan aldım. Yanında harika bir yüz maskesi ve serumu ile birlikte en pahalı alışverişti. Market market dolaşıp ekolojik makarna, peynir, tohum, ekmek, ekmek unu vs alışverişlerim dışında başka da birşey almadım zaten. Ama yine gitsem bavul dolusu ekmek getirebilirim. Bu da benim alışveriş tarzım :)))

Marketlerde poşet yok, herkes kendi alışveriş çantasını yanında taşıyor. İstanbul’da markette aldıklarımı kendi alışveriş çantama koyarken sırada bekleyenler ve kasadaki kızın bakışları burada yok :)) İnatla bizimde böyle bir ülke olma hayaliyle alışveriş çantamla gezmeye devam edeceğim. Ne güzel bir adet ve çevreci bir yaklaşım değil mi? Alışveriş çantası demişken, en güzel ve uygun fiyatlı olan birini Søstrene Grene‘de buldum. Ürünlerine mutlaka bir göz atın.

Papiroen

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

                       Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef

 

FUSHIMI INARI, KYOTO

Turuncu Toriler

Yemyeşil bir ormanın içinden bir dağın tepesine turuncu kapıları geçerek tırmandığınızı düşünün. Burası bence Japonya’nın en güzel şinto tapınağı. Bu turuncu kapılar, yani toriler eskiden pirinç ve sake tanrısına adanıyormuş. Sonralarda ise başarılı iş adamları ve şirketler adak adayarak isimlerini bu kapılara yazdırıp koyduruyorlarmış. Fushimi Inari de dilek dileyenlerin dilekleri olunca isimlerinin yazılı olduğu bir kapı adıyorlarmış. Böyle böyle Kyoto’daki Inari dağının tepesine kadar binlerce kapı oluşmuş.

Fushimi Inari, KyotoFushimi Inari, Kyoto

Kyoto’nun en eski ve en popüler tapınaklarından biri burası. 24 saat açık ve giriş ücreti yok. Çok erken bir saatte gelmek mantıklı, yoksa okul kıyafetleriyle öğrenciler tapınak ziyaretine geliyorlar. Biz sabah saat 8 gibi gelmemize rağmen öğrenciler vardı.

Bu uzun yürüyüşü katlanılabilir hale getiren ara duraklar var. Buralarda çay içebilir veya mum yakarak dilek dileyebilirsiniz.

IMG_7207-vert

 

Şehrin kültürel benliğinde yer etmiş bazı bölgeler özellikle ziyaret edilmeyi hakediyor. Zamanın olmadığı içsel bir yolculuk için yüzlerce turuncu kapının olduğu Fushimi bölgesine gelmeniz size çok kıymetli anılar kazandıracak.

IMG_7263-vert

IMG_7289

 

(5 Nolu otobüs ile Fushimi Inari Taisha durağı.)

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün