EVDE AVOKADO BİTKİSİ YETİŞTİRME

Sanırım aralıklarla kendimi kaybediyorum. Bu iş giderek ciddileşmeye başladı. Bir kere her sabah uyanınca onlara bakmadan günüm başlamıyor. Bazen bir fincan iyi kahve içmenin zevkini onları izleyerek çıkarıyorum. Bu bir aşk… Avokado Bitkisi yetiştirmek artık bir yaşam tarzı benim için. Bir çekirdeğin kök çıkartması ve tepesinden büyüyen yeşil filiz için heyecan duymak kulağa garip gelse de, bu böyle. Peki çekirdekten bir bitki yetiştirmek kolay mı? Bakımı nasıl? Meyve verir mi? Şimdi sakince arkanıza yaslanın ve Evde Avokado Bitkisi Yetiştirme tüyoları içeren yazımın tadını çıkarın.

Size avokado’yu sevdirmeyi başardım mı? Yoksa nefret mi ettirdim bilmiyorum? Beni instagram‘dan takip edenler ne demek istediğimi anlar. =)) Bizim evde bol bol avokado tüketiliyor. Önceleri kıvamında olgunlaşmış bir avokadoyu ikiye ayırıp çekirdeği yerinden sökerek, hunharca ezmeye başlardım. Ta ki lezzetli bir guacamole olana dek. Çekirdek, çöpte. Bir gün, çekirdeği tam çöpe atmak üzereyken avuçlarımın  bir kalp atışı hissettim, demeyeceğim tabii ki. Bu kadar çok avokado tüketip çekirdeğini çöpe atmanın ziyan olduğunu düşündüm. Sosyal medyada bir kaç kere avokado bitkisi yetiştirenlere rastlamıştım. Denemek asla bir şey kaybettirmeyecekti ve denedim.

AVOKADO ÇEKİRDEĞİ FİLİZLENDİRME

Çekirdeği güzelce yıkayıp kurulayın. Üstündeki kahverengi kabuğu soyup soymamak çok önem taşımaz. İki türlü de bitkiniz köklenebilir. Düzen takıntınız varsa kazımadan ve çekirdeğe zarar vermeden soyabilirsiniz.

Öncelikle çekirdeğin alt ve üst kısmını ayır etmeniz gerekli. Çoğunlukla alt kısmı daha geniştir ve kök çıkarmasına yarayacak hafif birleşme yeri bulunur. Buraya avokadonun poposu diyelim. :)) 3 adet kürdanı eşit bir şekilde çekirdeğin yarısından biraz daha yukarıda olacak şekilde saplayın. Kürdan yaklaşık 60 derecelik bir açı ile saplanırsa daha iyi olacaktır. Buradaki amaç; çekirdeğimizi bardağa koyduğumuzda içine düşmemesi. Yoksa sağlıklı bir kök elde edemeyiz. Bir bardak temiz suya kürdanla sabitlenmiş çekirdeği oturtun ve evinizin en çok güneş alan cam kenarına koyun. 

Bu aşamadan sonra yapılacak şey, çekirdeğin poposundan suyu eksik etmemek. =)) Gün ışığı ve su köklenme için yeterli olacak. Size kalan şey ise sabretmek. Bazı çekirdekler 1 ayda köklenirken bazı tembel tenekelerin köklenmesi 3 ayı bulabiliyor. Sakın çekirdeğim köklenmedi diye atmayın, ona biraz zaman verin. Suyun renginde farklılık ve küf oluşmuşsa atabilirsiniz. O çekirdek, ölmüştür. 

Kök çıkmaya başlayınca bitki daha fazla su tüketir. Suyun azalmamasına dikkat etmeli ve haftada bir değiştirmeliyiz. Bir süre sonra çekirdeğinizin tepesinden çatlayacak ve tazecik bir filiz çıkacak. Birkaç yaprağı oluşana kadar cam kenarından ayırmayın.

AVOKADO BİTKİSİ BAKIMI

Bitkinizin yaprakları biraz büyüdükten sonra onu direkt güneş ışığı alan yerden kaldırıp, yarı gölge bir alana almalısınız. Yapraklar çıktıktan hemen sonra toprağa gömebilir veya sudaki halinin tadını biraz daha çıkarabilirsiniz. Benim bitkilerim, boyu 25 cm’deyken bile suda kalıyor. Çünkü büyüyen kökü görmek beni çok mutlu ediyor. Onlar bana dünyadaki uzaylıları anımsatıyor, şuna baksanıza. :))

Bitkinizi, çekirdeğin tepesi görünür olacak şekilde küçük bir saksıya dikin. Ben torf kullanıyorum. Bitki için toprağın nemli olması önemlidir. Ama uygun bir nemlilik. Ne çok, ne de az. Toprağa parmağınızı batırdığınızda asla kupkuru olmamalı. Yeterli nemlilik ve gün ışığı alan bir odada çok mutlu olacaktır. 

Bitkinizin boyu yaklaşık 15 cm’e ulaştığında budama yapmanız gerekebilir. Budama işlemi bitkinizin daha sağlıklı ve canlı olmasına neden olur. Benim gibi bitkisine kıyamayanlarınız olacaktır. Ben bitkilerinin yarısını budayıp yarısını budamadan bırakanlardanım. :)) Budama işlemi için, yaklaşık 13-15 cm’lik bitkinizin tepesinde yeni çıkan minik taze yaprakları tutup gövdesinden kopartın. Tüm işlem bu kadar. Budama ve topraklama işlemi için hazırladığım videoyu youtube‘dan izleyebilirsiniz.

İşte bu kadar! Tüm imkanları sağladıktan sonra bitkiniz büyümeye devam edecek. Bitki büyüdükçe saksınızı da büyütün. Ben henüz bir bahçeye dikim yapabilecek seviyeye gelmedim. Avokado ılıman iklim seven ve rüzgar istemeyen bir bitkidir. Bu sebeple dikilecek yer önemli. O aşamaya gelebilirsem sizinle paylaşmak adına bir devam yazısı yazacağıma emin olabilirsiniz.

Meyve verme konusuna gelirsek, neden olmasın? :)) Öylece bırakırsanız meyvesi pek bir işe yaramayabilir. Yani yabani bir tür olur. Onu meyve veren bir ağaç ile aşılamalısınız. İşte o zaman sabahları avokado tostunuzu kendi ağacınızın meyvesinden yapabilirsiniz. 

 

Hayatın küçük tomurcuklarıyla eğlenin,

ve sevgiyle kalın.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

 

Youtube, Tugce Tuzun Kanalı – Avokado Bitkisi Nasıl Yetiştirilir? 

 

SEYAHAT PLANI NASIL YAPILIR?

Sanırım beni en az seyahatin kendisi kadar mutlu eden şey, Seyahati Planlamak. Biliyorum, bir çoğunuz bundan hiç ama hiç hoşlanmıyor. Hatta çoğu kez özellikle yurt dışı gezilerinde turları tercih etme sebebimiz de sırf bu yüzden. Hazırlanmış bir gezi planı, size sadece bavulunuzu hazırlamayı gerektirse de eksik kalacak çok şey olacağını söyleyebilirim. Öncelikle seyahatinizi kendiniz planladığınızda, gideceğiniz yer ile ilgili size anlatılanlardan çok daha fazla şey aklınızda kalıyor. Daha fazla veya daha az görmek isteyeceğiniz yerler olabilir. Büyük bir tur vasıtasıyla gitmişseniz o güzel manzaralı yerde biraz daha vakit geçirmek için sadece iç çekebilirsiniz :))

Biz, yani Ali ve ben, neredeyse her zaman kendi seyahatimizi planlıyoruz. Bir Yusufçuk Havalandı Planlaması diye bir şey bile var diyebilirim 🙂 Gittiğimiz ülkede daha fazla şehir görmek isteyip, ülkede ulaşımın yeterli olmadığını gördüğümüzde şehirdeki turlara başvurduğumuz oluyor. Bunun kesinlikle daha ucuz olduğunu ve zaman tasarrufu yarattığını söyleyebilirim.

Galway, İrlanda

Konu ile ilgili bir örnek vermek isterim. İrlanda kesinlikle Dublin ile sınırlı kalınmaması gereken bir yer. Ülkenin doğusu veya kuzeyini görmeden İrlanda’yı tanımak mümkün değil. Dublin’de araç kiralayıp farklı şehirleri gezmek elbette mümkün. Ancak ülkede trafik soldan akıyor, trafik kuralları çok daha farklı ve park yasakları çoğu zaman şaşırtabiliyor. Araç kiralama ve benzin ücretini hesapladığınızda astarı yüzünden pahalı olabiliyor. Bu yüzden şehirdeki turlarla görüşüp görmek istediğiniz ve daha fazla vakit geçirmek istediğiniz yerleri belirleyip uygun olanı satın almak daha avantajlı kalıyor. Elbette tamamen özgür olamıyorsunuz ama otobüsün camından izlediğiniz İrlanda yol manzarasının araç kullanmanızı zaten engelleyeceğine garanti verebilirim :))

Merak edenlere, İrlanda Gezi Rehberi yazısını buraya koyuyorum.

Şimdi gelelim iyi bir Seyahat planı nasıl yapılır sorusuna.

1. GEZİ BLOGLARI

Bir blog yazarı olarak zevkle okuyup takip ettiğim bloglar var elbette. Bunları ayrı bir yazıda sizinle paylaşacağım. Ama eğer bir gezi planı yapacaksanız, gideceğimiz yer ile ilgili yazısı olan birkaç blog okumak çok önemli. Ülkenin para birimi, konuşulan dil, görülmesi gereken yerler, tarihi yerler, müzeler vs. Ayrıca ülkenin vize şartlarını nedir? Kapıda vize almak mümkün mü? Okurken defterinize not almayı unutmayın.

Bu kişisel bloglarda gezi sırasında size çok yardımı olacak bilgiler çıkıyor. Hatta bence ülke veya şehir ile ilgili birçok şeyi bu blog sayfalarından öğreniyorsunuz. Google aramalarında birçok genel bilgiye ulaşmak mümkün olsa da bloglarda en iyi manzara noktaları, en leziz yerel dondurmacı veya havaalanından en ucuz ve hızlı ulaşım gibi püf noktaları çıkabilir. Veya bazı ülkelerde paranızı hani döviz dükkanında bozdurmanız gerektiği bile yazar. Öyle demeyin.. Euro çok para.. :((

Londra

2. UÇAK BİLETİ

Bir gezinin en büyük kalemlerinden biri, uçak bileti. Bu yüzden iyi araştırmakta fayda var. Bunun için birkaç farklı internet sitesinden yararlanmak mümkün. İlki, hepimizin bildiği Skyscanner. Birçok hava yolları içinde en ucuz veya en kısa bekleme süresi olan aktarmaları sıralayabileceğiniz bir kaynak. Bazen hava yolunun kendi internet sitesinden bile daha uygun fiyatlar edinebiliyorsunuz.

Bir başka uçak bileti sorgulama sitesi Kayak, size güzel bir fırsat sunuyor. Gitmek istediğiniz şehri ve yön seçeneğini işaretledikten sonra tarih kısmında noktalama işareti ile en iyi fiyat seçeneği olan tarihleri gösteriyor. Yani eğer seyahatinizi ucuz uçak bileti bulacağınız tarihlere göre ayarlama fırsatınız varsa önce buraya bakıp uygun tarihleri belirleyerek planlamanızı bunun üzerinden yapabilirsiniz. Yurt dışı için sadece İstanbul kalkışlı değil İzmir, Ankara hatta bazı yerler için Antalya kalkışlı uçakları seçerek bakarsanız inanılmaz ucuz seçeneklerle karşılaşmanız mümkün.

3. KONAKLAMA

3 seçeneğiniz var. Otel-Hostel, Airbnb ve Çadırlama. İlk seçenekte daha önce gezmek istediğiniz bölgeleri not alıp, haritadan işaretledikten sonra bu bölge içerisinde bulunan otelleri araştırmalısınız. Bunun için benim tek kullandığım site Booking.com hayati önem taşıyor. Booking’de gitmek istediğiniz şehri ve tarihi girdikten sonra haritayı göster kısmından bölgenize yakın otelleri seçerek eleme yapabilirsiniz. Bunun için ayrıntılı Booking Kullanma Kılavuzu yazımı inceleyebilirsiniz. 

İkinci seçenek, Airbnb evleri. Tüm dünyada oldukça yaygın olan bu konaklama biçimi benim favorim. Ülkeyi tanımak ve yerli gibi yaşamayı deneyimlemek için bir ailenin yanında özel bir oda veya tamamı size ait bir ev kiralamanız mümkün. Dikkat edilecek hususlar ve İdeal Airbnb Evi Kiralama ile ilgili yazımı buraya bırakıyorum.

Özellikle kuzey ülkelerinde paranızın su gibi aktığını görünce çadır fikri size cazip gelebilir. Eğer doğayı ve kamp hayatını seviyorsanız bir çok Avrupa ülkesinde temiz ve güvenilir kamp alanları var. Değerlendirebilirsiniz. Eğer çadırda kalacaksanız, yanınıza almanız gereken kişisel eşyaları azaltmayı ve çadır malzemelerini listelemeyi unutmayın.

Osaka, Japonya

4. PROGRAMLAMA

Uçak bileti ve konaklama seçimi tamamlandıysa not aldığımız görülecek yerlerin üzerinden geçmek ve biraz daha araştırmak yapmak gerekiyor. İnternette bununla ilgili istediğiniz bilgiye kolayca ulaşabilirsiniz. Yemek yenecek kayda değer restoranlar, en lezzetli dondurmacı, en havalı kahveci ve instagramerların fotoğrafladığı o sokağı not almalısınız. Bunun için yapacağınız belli başlı şeyler var. Öncelikle tripadvisor’dan şehrin restoranları listesine bakarak birkaç yorum okuyun. Kafanıza yatanların isim ve adreslerini defterinize not alın.

Acıktığınızda öylesine bir yere gidip şansınıza kalmış bir yemek yemek yerine, doğru ata oynamak hoşunuza gidecektir. Unutmayın; bu yazıdaki amaç, dönünce asla pişman olmamak. Adana‘da Şırdancı Bedo’ya, Dublin‘de Bobo’s Burger’e, Kopenhag’da Munchies’e uğramadan dönmek pişmanlık olabilir.

Kobe, Japonya

Yemek işini hallettiysek, diğer adım popüler mekanlar. Bunun için instagram size çok yardım edecek. Arama kısmına gideceğiniz şehri yazıp ‘yerler’ seçeneği ile aradığınızda karşınıza işte not almanız gereken şeyler çıkıyor. Popüler binalar, caddeler, kahveciler.. Beğendiklerinizi defterinize aktarın.. Unutmayın, bu bilgiler hayat kurtaracak.

Gelelim bir diğer adıma. Ulaşım. Havaalanından otelinize veya kalacağınız eve ulaşımı mutlaka öğrenin. Airbnb’de eve nasıl ulaşacağınızla ilgili ev sahibinizden yardım isteyin. Otel’in karşılama yapıp yapamayacağını sorun. Birçok yerde havaalanlarından tren ile şehre ulaşım en ucuz ve sağlam yöntemdir. Böylece taksi ücretlerini bilmediğiniz bir ülkede kazıklanma riskinizi azaltır. Ayrıca şehir içi ulaşım için de kaldığınız yerden bilgi alabilir veya blog sayfalarından yararlanabilirsiniz. Çoğu zaman önceden alınan tren biletleri, haftalık otobüs biletlerinin indirimli olduğu konusunda bilgiler yazılır. Bunlar size avantaj sağlasa da bir şehri en iyi tanıma şeklinin ‘yürümek’ olduğunu unutmayın. İnanın, arada çok fark oluyor. Hadi biraz ayaklar çalışsın.

Son olarak, gezeceğiniz yerleri kalacağınız gün sayısına paylaştırın. Şehrin kuzey bölgesindekileri bir güne, güney tarafında kalanları diğer güne olacak şekilde bir planlama yapın. Son günü serbest gün yapın, bırakın ayaklarınız nereye isterse oraya gitsin. Ya da tüm gün, meydandaki o pastahanede elinizde kahvenizle geleni gideni seyredin. Böylece sadece 4 güne sığdırdığınız bir ülkeden döndüğünüzde dolu dolu, yaşamış ve asla pişman olmamış dönmenin altın kurallarını tamamlamış olacaksınız. Neydi amacımız? ”Dönünce asla pişman olmamak.” Ahh şunu da görseydim, bunu da yeseydim demek yok.

Londra – Paper & Cup Coffee

Evet Seyahat planı hazır. Geriye sadece seyahat çantasını hazırlamak kalıyor. Bunu yaparken de tavsiyem; öncelikle yanınızda bulunacak el çantanızı hazırlamakla başlamanız olacak. En değerli olan eşyaları ilk olarak çantaya eklemelisiniz. Pasaport, nakit para, şarj aleti, not defterinizi çantanıza koyun ve hayallerinize doğru uçmak için dış kapıya doğru bir adım atın. :)) 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

BOOKING KULLANMA KILAVUZU

Booking Kullanma Kılavuzu’nun kulağa garip geldiğini düşünebilirsiniz. Oysa bir seyahati planlamanın en önemli adımlarından biri doğru otel seçimidir. Çoğu zaman yakın çevremden de bana gelen soruların çoğunluğu, X bölgesinde oteli nereden seçmeliyim? Birçok otel var ama seçim yapmakta zorlanıyorum? Sence merkezde mi kalmalıyım, yoksa sahilde bir otelde mi? İşte bu gibi sorular için size bir Booking Kullanma Kılavuzu hazırladım. Dikkat etmeniz gereken her şey bu yazıda var.

  • ÖNCELİKLERİNİZİ BELİRLEYİN

Öncelikleriniz neler? Bir şehri tanımak, en başta yürümekten geçer. Eğer Avrupa’da bir şehre gidecekseniz, öncelikle görmek istediğiniz müze, park, cadde veya tarihi yerleri belirleyin. Uzak doğu’da yapılacak bir deniz-kum-güneş üçlüsü için en popüler veya en sakin kumsalları belirlemek önemli bir adım olur. Tropik ada tatillerinde atlanan bir diğer şey ise adanın hangi yönündeki plajların yüzmeye, dalmaya müsait olduğudur. Hangi yönündeki kumsalların beyaz veya altın renginde olduğunu bilmek de önemlidir. Çünkü çoğu zaman tropik tatiller beyaz kum ve palmiyeler için yapılır. Yanlış seçilen otel, güneşlenmek için size beyaz kumlar yerine sert kayalıklar sunabilir. Dikkatli olun. Gece hayatına yakın olmak veya dingin bir tatil geçirmek, ne istediğinize karar verin.

Hayal kırıklığına uğramamak için önceliklerinizi belirlemek ve biraz araştırmak gerekir. Doğru planlama için Seyahat Planlama ile ilgili yazımı incelemek isteyebilirsiniz. Bu noktaları belirledikten sonra, google maps‘den şehrin haritasını açın ve belirlediğiniz noktaların hangi bölgede olduğunu öğrenin. Gideceğiniz bölgeye harita üzerinden çalışmak birçok yönden çok işinize yarayacaktır.

  • FILTRELEME YAPARKEN DIKKATLI OLUN

Booking.com ‘u açtıktan sonra gideceğiniz şehri, tarih aralığını seçerek arama yapın. Karşınıza çıkan otel listesinden tercihlerinize uygun filtreleme yapın. Standartlarınız 3 yıldızın üzerindeyse 3,4 ve 5 yıldızları işaretleyin. Ayrıca sıralamayı da popüler olanlar veya merkeze uzaklığına göre değiştirmeniz işinize yarayabilir. Yalnız filtrelemenin bazı önemli noktaları var. Bütçeye göre filtrelerseniz bazen seçtiğiniz tutarın bir tık üzerinde olup, tam istediğiniz gibi olan bir tesisi otomatikman devre dışı bırakmış olabilirsiniz. Ya da merkeze biraz uzak olup toplu taşımanın hemen yakınında olan bir tesisi’de elemiş olursunuz.

Benim tavsiyem; sağ üst köşede duran Haritayı göster kısmından yola çıkmanız. Öncelikli noktalarınızı zaten belirlemiştiniz. Bu bölgedeki otellere mouseunuzu üzerinde gezdirerek kolayca bakabilir. Yıldız, puan ve fiyatlarını kolayca görebilirsiniz. Böylece otelin ana yoldan, toplu taşımadan veya görmek istediğiniz yerlerden ne kadar uzakta olduğunu kabaca kestirebilirsiniz. 

  • PUANLAMA VE YORUMLAR ÇOK ÖNEMLİ

Otel seçimi tatilinizi vezir de edebilir, rezil de. Biliyorsunuz Booking üzerinden rezervasyon yapıp tesisi deneyimlemeden sitede yorum yapamıyorsunuz. %10-15 çarptırılma payı olmasını düşünsek de puanlamanın ve yorumların çoğu gerçek kişiler üzerinden yapılmakta. Bu durumda tesisin puan ve yorumları bize yol gösterecek en önemli şeylerden biri oluyor. Eğer seyahatinizin berbat geçmesini istemiyorsanız kesinlikle 7,8’in altında bir seçim yapmayın.

Bazen gıcık karakterli müşteri grupları acayip isteklerde bulunup karşılık görmediğinde oteli kötülemek için ellerinden geleni yaparlar. :)) Mesela grup olarak gelen 3 çiftin 3’ü de ayrı kötü puanlama yapıp, değerlendirmede bulunurlar. Bunlar ne yazık ki kişisel problemleri yüzünden işletmenin puanını aşağı çeken gruplardır. Değerlendirmeleri okursanız bu kişilerin genelde aynı gün veya bir gün farkla alt alta yorumlarını okursunuz. Bu sebepten 8.1 almış işletme aslında bazen 8.6’dan iyi olabilir. Bu durumda yapılması gereken en iyi şey, elediğiniz birkaç otelin yorumlarının en az 3 sayfasını dikkatlice okumak ve kıyaslamaktır.

  • OZELLIKLERINI OGRENIN

Her otelin sunduğu avantajlar farklıdır. Toplu taşımaya yakın mı? Sonsuzluk havuzu var mı? Kahvaltı dahil mi? Shuttle servisi veya havaalanı karşılama servisi var mı? Uzakdoğu’da havaalanı karşılama ihtiyacı duyduğunuz kadar bir Avrupa şehrinde duymayabilirsiniz. Çünkü zaten tren ağı oldukça gelişmiştir ve size zaman tasarrufu sağlayacaktır. Sonsuzluk havuzu keşfetmek istediğiniz bir Avrupa şehrinde işinize yaramayabilir ama bir tropik ada tatilinde çok önemli bir ayrıntıdır. Bu sebepten şehrin yemek kültürünü de deneyimlemek istediğiniz bir seyahatte, kahvaltı dahil bir otel seçmenin ekstra masraf sayılacağını unutmayın. Çünkü tazecik kruvasanların pişirildiği şirin fırın ve pastaneler veya harika kahvaltı tabakları sunan lokal kahveciler oldukça siz kahvaltıyı otelde yapmayacaksınız. Sırf parasını ödediğiniz bir hizmeti kullanmak için şehrin özel lezzetlerini kaçırmak doğru bir planlama olmayacak.

Son olarak söylemek istediğim; pahalı olan her zaman iyi midir? Bence çoğu zaman, Evet! Booking’de puanlama (yani memnuniyet) arttıkça zaman içinde otelin fiyatı artabilir. Elbette memnuniyet azaldıkça tam zıttı da olabilir. Ama burada bizi ilgilendiren şey, seçimimizin bizi memnun etmesi. Bu durumda en baştaki maddeye geri dönüyoruz. Yani önceliklerimiz. Şehri keşfetmek istediğiniz kısa süreli bir Avrupa kentine sizi maddi olarak zorlayacak ancak hiçbir özelliğinden faydalanmayacağınız parayı ödemek yanlış seçim olacak. Ya da tropik bir adada, plajdaki dandik bungalow yerine biraz daha fazla ödeme yapıp plajdan oldukça uzak ancak ultra lüks bir oteli tercih etmek de sizi mutlu etmeyebilir. Bazen ucuz olan, daha iyi olabilir.

Tercihlerinizin sizi hep mutlu etmesi dileğiyle.

 

Fotoğralar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

RAHMİ KOÇ MÜZESİ

Haliç’in kuzey kıyılarında yaklaşık 2000 metrekareyi kaplayan dünya çapında zengin koleksiyona sahip bir müze uzanır. Rahmi Koç Müzesi, Türkiye’de ulaşım, iletişim ve sanayi tarihine yönelik açılan en önemli ilk müzedir. 1994 yılında iş adamı Rahmi Koç’un desteğiyle açılmıştır. Müzede aynı zamanda birçok koleksiyonerin de bağışı bulunmaktadır. Müzede neler var diye sıralayacak olursak, basitçe şu şekildedir; Klasik arabalar, eski uçaklar, nostaljik trenler, oyuncaklar, denizaltı, Fenerbahçe vapuru ve daha birçok iletişim, ulaşım araçlarıyla bilimsel aletler müze kapsamındadır. İçeride bir Zeytinyağı Fabrikası bile var desem ne dersiniz? :))

 

 

Kapsamında dünyayı barındıran müzede çeşitlilikten başınız dönebilir, hadi canım diyebilirsiniz :)) Müzenin ilk katında buhar makineleri, buhar kazanları, yandan çarklı vapur makineleri bulunur. Havacılık bölümünde 19 ve 20. yüzyılda kullanılan İngiliz, Alman, Fransız yapımı keşif, eğitim ve bombardıman uçaklarını görebilirsiniz. Müzenin yolun karşısındaki lengerhane binasında denizcilik kısmı vardır, alt katında ise Zeki Alasya’nın yaptığı minyatür kasaba vardır.

Görülmeye değer, butona basarak çalıştırdığınız minyatür şehir treni çocukluğunuza defalarca geri dönmenizi sağlar. Filmlerde 65 model bir Cadillac görüp iç geçirmek normaldir ama burada onca klasik aracın ortasında durup yok artık dememek garip karşılanabilir. 93 metrelik Uluç Ali Reis Denizaltısı mutlaka görülmesi ve şaşırılması gereken parçalardandır. Emekli bir denizaltıcı abinin belirli sayıdaki grup insanı içeriye alarak denizaltının nasıl çalıştığını, ekipmanları anlatmasının çok etkileyici olduğunu söyleyebilirim.

 

 

Bir de müzenin bahçesine girer girmez sizi karşılayan kalkışa hazır 1942 model bir uçak var. TC-ALI tescilli DC-3. Bu uçağın içine girebilir koltuklarında oturabilir hatta kokpitini gezebilirsiniz. Kokpitte uçak kalkışının seslendirmesi duyuluyor. Çocuklar ve hatta yetişkinler için bile ilgi çekici bir deneyim.

Son olarak bahsetmek istediğim şey, içinde fotoğraf çekmenin yasak olduğu, hiçbir şeye dokunmayın diye güvenlik görevlilerinin nefesini ensenizde hissettiğiniz, çayın kahvenin dışarıdakinin iki katına satıldığı o parlak müzelerden değil burası. Dokunmak, fotoğraf çekmek, istediğiniz kadar gezmek serbest.

Rahmi Koç Müzesi : Pazartesi hariç her gün 10:00 – 17:00 arasında açık.

Rahmi Koç Müzesi Giriş Ücretleri

Yetişkin : 16 TL

Öğrenci: 7 TL

Denizaltı Turu Yetişkin: 8 TL

Denizaltı Turu Öğrenci: 5 TL

Rahmi Koç Müzesi Nerede?

AdresKeçeci Piri Mahallesi, Rahmi M Koç Museum Hasköy Cad. No:5, 34445 Beyoğlu/İstanbul

Önünde inebileceğiniz İETT otobüsleri; 47, 47E, 47Ç, 47N, 54HT, 54HŞ, 36T

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

HYGGE – DANIMARKALILARIN MUTLULUK FELSEFESİ

Avrupa Sosyal Araştırmalarına göre Danimarka, Avrupa’nın en mutlu ülkesi. Yılın 170 günü yağmurlu, 360 günü rüzgarlı ve soğuk,  kışların oldukça karanlık ve dondurucu, yazların ise kısacık olmasının yanında Danimarka vatandaşları dünya çapında en yüksek vergi oranlarına maruz kalıyor. Tüm bu iç karartıcı etmenlere rağmen ülkenin mutlu olması diğer ülkeler tarafından da uzun süre araştırılmış. Danimarka’da mutluluğun sebepleri ve etkisini araştıran aynı zamanda dünya çapında insanların yaşam kalitesini arttırmaya yönelik çalışmaları olan bir kuruluş bile var. İsmi; Mutluluk Araştırma Enstitüsü. Evet gerçekten böyle bir kuruluş var ve evet ofislerinde haftanın 5 günü mum yakıyorlar :)) BBC, New York Times gibi gazetecilerin mutluluk peşinde bu kuruluşu sıklıkla rahatsız etmeleri anlaşılır bir durum. Öyle ki; işin bir sırrı var. Hygge!

NEDİR BU HYGGE?

Hööge, Hoga, Höyügah? Nasıl telafuz ederseniz edin. Zor olan onun tam olarak ne anlama geldiğini açıklamak. Aslında bunun için atılmış bazı başlıklara yürekten katılmamak elde değil. ”Onu telaffuz etmezsiniz, hissedersiniz.”

Hygge, çoğu zaman sevdiklerinizle evde keyifli vakit geçirme hissidir. Dışarıda yağmur yağarken hafif bir müzikle sıcacık çayınızı yudumlama durumu, evin güvenli ve rahat hissi, bazen tek başınıza sıcak bir kupa çikolatayı içerken battaniyenin altında kitap okuma anıdır. Yani size huzur veren, samimi bir ortam yaratma sanatı. Bu bazen mobilyalarla, bazen yünlü çoraplarla, bazen de battaniye veya çikolatayla olur. Bazı zaman mumlarla aydınlatılmış bir masada sevdiklerinizle yediğiniz yemekte saklıdır. Mesela; soğuk ve sert bir havada işten eve geldiğiniz ve üstünüze pijamalarınızı geçirip keyifle kaloriferin yanındaki koltuğa iliştiğiniz o anda çok hygge’sinizdir.

Hayatımda kendimi en hygge hissettiğim anlardan birinden bahsetmek isterim. Arkadaşlarımızla Karadeniz’in en güzel yaylalarından birine gitmiştik. Ormanda kısa ama oldukça zahmetli bir yürüyüş sırasında başlayan sis giderek artıyor ve görüşümüzü oldukça azaltıyordu. Sis görüşü engellediği gibi ıslatır da. Yürüdükçe gıcırdayan ahşap eve vardığımızda yorgun, ıslak ve üşümüştük. Salonda yanan sobanın sıcacık havasıyla omuzlarımızı olabildiğince yumuşatmış ve ıslak giysilerimizi sobanın yanındaki sandalyeye asmıştık. Çıtır çıtır yanan odunların sesi eşliğinde içtiğimiz tazecik çay sadece içimizi değil, ruhumuzu da ısıtmıştı.

Neyse ki, mutluluk sırrını açıklayarak bir akım başlatan Danimarka Mutluluk Araştırma Enstitüsü, Hygge Manifestosu altında birkaç başlık oluşturuyor da, hygge olabilmenin yöntemlerini öğreniyoruz. Belki benim gibi çoğunuz evinizde farkında olmadan hygge’yi deneyimliyor ama ona herhangi bir isim vermiyorsunuzdur. Hadi başlıklara göz gezdirip ne kadar hygge olabildiğinizi ölçelim!

 

HYGGE MANİFESTOSU

1) ORTAM: Konfor alanlarını kim sevmez? Evin herhangi bir odasındaki en rahat koltuğun üzerine serilmiş bir battaniye ve yumuşacık yastıklar. Sizi güvenli ve rahat hissettiren, çayınızı en çok orada içmeyi sevdiğiniz yer. Buna hygge dilinde hyggekrog deniliyor. Genellikle sıcak, doğal ışık veya mumlarla aydınlatılmış, belki karşısında bir şöminenin olduğu, ahşap mobilyalarla pozitif enerjiyi arttıran ortamlar çok Hyggekrog olarak nitelendiriliyor.

2) ZİHİN: Şimdi hemen telefonlarımızı uçak moduna alıyor ve o gözleri kör eden bilgisayar ekranını kapatıyoruz. An’da kalmak hygge’nin en önemli kısmı.

3) KEYİF: Genellikle sağlıksız ama zevk veren yiyecekler. Çikolata, şekerleme, kurabiye ve kahve en Hygge yiyecekler kabul edilir. Dan’ların sağlıklı ve organik beslenme üzerine bu kadar hassas olup Avrupa’da en çok şeker tüketen ikinci ülke olması şaşırtıcı gelmesin. Listenin başındaki ülke ise Finlandiya. Şimdi hemen en yakın çikolatacıya gidip, kendinize bir kutu çikolata alın! Yanına güzel bir kahve demlemeyi unutmayın!

4) EŞİTLİK: Hygge tek başına da mümkün olabileceği gibi aile veya küçük arkadaş gruplarıyla da yaşanır. Fakat hiç kimse konuşmayı tek başına ele geçirmez. Eşitlik ve keyif ön plandadır. Misafircilik oynanmaz, ev sahibesi mutfakta yalnız bırakılmaz. Yemek hep birlikte yapılır, sofra kurulur ve birlikte kaldırılır. Sohbet edilirken herkes bir işin ucundan tutar. Eşitlik ön plandadır. Böylece herkes buluşmadan eşit şekilde keyif alır. Bence bu kısım özellikle küçük toplanmalarda benim en kıymet verdiğim bölüm. 

5) ŞÜKRAN: Hayatta en güzel şeyler hep bedavadır sözüne gelin kulak verelim. Bu bir gerçek ki; elimizde bize huzur veren şeylerin farkına varmak, olmayanlara hayıflanmaktan daha iyi hissettirir. Bir çift pofidik yünlü çorabın kesinlikle lüks bir yanı yoktur ama bazen havalı bir restoranda şarap yudumlamaktan daha huzurludur. Hygge, hayattaki basit zevklerin kıymetini bilmek ve kısıtlı bütçeyle keyifli şeyler yapabilmek anlamına gelir.

6) UYUM İÇİNDE OLMAK: Satın aldığınız pırlanta yüzüğünüzle böbürlenmek insanlar arasında sizi görgüsüz yapabileceği gibi aynı zamanda hygge ihtimalini de ortadan kaldıracaktır. Egodan ve kıskançlıktan uzak, çevrenizdekilerle yarış yapmadığınız bir yaşamda çok daha hygge olursunuz.

7) RAHATLIK: Dünya’da rahat ve şık giyinmeyi en iyi beceren Danimarkalıların olmazsa olmazlarının başında büyük geniş kazaklar var. Genellikle yumuşak renkler ve yaz-kış boyunlarından asla çıkarmak istemedikleri kocaman atkı ve şallar. Atkıların altın kuralı ise ”ne kadar büyük, o kadar iyi.”

8) ATEŞKES: Bir hygge ortamında asla gerginlik olmaz. Amaç, andan keyif almaksa iş, siyaset veya din gibi stres yaratabilecek konular asla konuşulmaz. 

9) BİRLİKTELİK: Diğer insanlarla yakın ilişkiler kurma motivasyon ve davranışlarımız konusunda önemlidir. Sosyal ilişkilerden memnun, arkadaş grubunun içinde olmak bizi iyi bir gün geçirmeye teşvik eder. Arkadaşlarınızla çıktığınız bir kayak tatilini hayal edin. Tüm gün pistlerden aşağı harcadığınız efor sonucu kulübeye üşümüş, ıslanmış ve yorgun dönersiniz. Henüz üstünüzü değişmeye veya temizlenmeye bile fırsat bulamamışken,  dağ manzarasına karşı yığıldığınız koltukta içtiğiniz sıcak çikolatayla arkadaş ortamının tadını çıkarırsınız. İşte bu kadar basit.

10) SIĞINAK: Ev, en değerli sığınaktır. Canlıların tehlikelerden korunmak ve kendini güvende hissetmek için oluşturduğu kuytu köşeler vardır. Bizler de zamanla evlerimizin bir bölümünde hyggekrog (kuytu yer) oluşturduğumuz olur. Genellikle küçük, rahat ve huzurlu olan köşelerdir. Evde tehlikelere karşı korunduğumuzu bilme hissi Hygge’dir.

BİRAZ HYGGE OLALIM MI?

Daha önce de söylediğim gibi Hygge olmak için genellikle para harcamanız gerekmez. Cuma akşamı sizin evde buluştuğunuz arkadaşlarınızla kocaman bir kase mısır eşliğinde Game of Thrones’un son bölümünü izlemek oldukça hygge olsa da etrafta yakacağınız birkaç mum ve büyük bir battaniye herşeyi daha da hygge yapacak. Size birkaç ipucu vereyim…

 

Mumlar: Mumlar olmadan hygge hep yarım kalır. Mutlu mesut yaşayan Danimarkalıların senede ne kadar mum yaktığını söyleyeyim mi? Kişi başı yaklaşık altı kilo! Hadi şu lambayı söndür artık.

 

Günlük Tutmak: Şairane şeyler olmasına gerek yok. Güzel bir defter edin ve sayfalarına dokun. Kağıdın dokusu ve sesi iyi gelecektir. Hadi, birkaç cümleyle bugünün sana hissettirdiklerini yaz.

 

Film İzlemek: Akşamları yapılacak en hygge şeylerden birisi. Bence karanlık kış aylarının en güzel ilacı yeni bir Netflix dizisine başlamak. Kötü kraliçe Cercei’den ya da Eleven’dan haberin yokmu yoksa?

 

 

Kitaplar: Çoğumuz Yüzüklerin Efendisi kitabının içinde kaybolmuş, onun çantamızda durma ihtimalini bile sevmişizdir. 

 

Mektup Yazmak: Kalemi kağıdı eline al ve uzaktaki birine bir mektup yaz. Zarfa pul yapıştırmayı ve kapağını iyice yalamayı unutma :)) Başka bir gün posta kutunda adına bir zarf bulmak seni zevkten dört hygge yapacak, emin ol!

 

Doğada Olmak: En iyi yöntemlerden biri. Memleketteki bağda, coşkuyla akan bir nehrin kenarında veya ormanın ortasında olmak üzerinizdeki tüm kötü enerjiyi atmanızı sağlayacak. Taze, canlı ve dinlenmiş hissedeceksiniz. Bir orman kampında ateş yakarak ısınmak harika bir fikir. Ateşin üzerinde pişirdiğiniz mısırları kemirirken, etrafta sadece çıtırdayan odunların sesi olacak.

Yün çoraplar: Yoksa sizin hala yumuşak ve pofidik bir ev çorabınız yok mu?

Bitkiler: Toprakla uğraşmak, bitkileri sulamak ve her geçen gün büyüyen çiçeklerinizi görmek doğal bir mutluluk yaratacak. 

Pişirmek: Fırından yeni çıkmış kekin kokusuna dayanabilenler parmak kaldırsın. Tencerede pişen çorbayı karıştırmak, biraz sebze doğramak veya çikolata eritmek… Ocakta bir şeyler pişirmek ve bunu sevdiklerinize ikram etmek diğer bir hygge olma yöntemi.

Müzik: Hafta sonu sabahı hyggekrog köşenizde bitki çayınızı yudumlarken Spotify’da oluşturduğunuz Hygge albümünü dinlemeye ne dersiniz? Şöyle sakin sakin bir şeyler…

Ev Eşyaları: Ocakta buharını izlerken mest olacağınız bir çaydanlık veya dokusunu hissedebileceğiniz ahşap bir sehpa. İçine gömülüp kitabınızı okuyacağınız yumuşak yastıklar ve odayı hafifçe aydınlatan bir lamba. Özellikle hikayesi olan eşyalar iyi duygular hissettirir. Önemli bir terfi sonrası kendinize aldığınız seramik vazo, baktıkça size güzel şeyler hatırlatacak.

El Yapımı Hediyeler: Hediye çoğu zaman güzel hissettirir. Ama el yapımı olan her zaman daha makbuldür. Sevdiğiniz birinden gelen bir kutu baklava yerine, evde pişirdiği bir kase reçel veya sağlık dolu bir kavanoz turşu sizi daha çok mutlu eder. 

 

Şimdi sizde bu Hygge harika bir şeymiş diyor musunuz? Yöntemleri öğrendik. Sadece birkaç parça şeyle sıcacık huzur dolu bir kış geçirebiliriz. Yazın, doğada yapılan pikniklerde herkesin hazırladığı bir yiyeceği getirdiği buluşmalar, açık hava sinemaları, ev yapımı limonatalar oldukça hyggelit. Şimdi daha fazla beklemeden sıcak bir çay koyun bardağınıza. Son olarak; Çikolatalı kek getirenleriniz çok olsun!

Bol hyggelit vakitler!

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün & Pinterest

BOĞATEPE KÖYÜ

Kars’a gitmek için program yaparken tesadüfen akşam haberlerinde rastladım Boğatepe Köyü’ne. Haber olarak değil yanlış anlaşılmasın. Doğu Ekspresi ile ilgili haberin sonunda, haber sunucusu Fatih Portakal ”eğer Kars’a giderseniz Boğatepe Köyü’ne de mutlaka uğrayın” dedi. Sonra baktım ki, ülkemde bir Peynir Müzesi varmış, haberim yokmuş. Hem de ülkenin bir diğer ucu Kars – Ardahan arasında küçük bir köyde!

İnternette birkaç haber okuyup, youtube’da 1-2 video izledim. Boğatepe Köyü Çevre ve Yaşam Derneği Başkanı İlhan Koçulu’nun TED konuşması dışında bilgilendirici çok video yoktu. Kendi gerçek bilgilerimi köye gidip bu müzeyi kuran insanlardan edindim. Temiz, gerçek ve etkileyiciydi.

 

 

Yazıya başlamadan ilginizi çekebilecek birkaç yazıyı paylaşayım. Kars Gezi Rehberi ve daha fazla ayrıntı için ilgili yazıyı okuyabilirsiniz. Ayrıca Doğu Ekspresi seyahati ve ipuçlarını da merak ederseniz yazı, burada.

2300 metre yükseklikteki köyün eski ismi Zavot. İsviçreli iş adamı David Moser, Gürcistan’dan İsviçre’ye seyahat ederken dinlenmek için konakladığı bu bölgeyi Alplere benzeterek gravyer yapılabileceğini keşfetmiş. O zamanlar bölgede yaşayan Malakanlar ile peynir üretimine başlamışlar. 1918’de bölgeyi terk eden Malakanlardan sonra köye yerleşen Türkler peynir geleneğini sürdürmüşler. Buradaki özellik, yüksekliğin yanında bölgenin sahip olduğu bitki çeşitliliği. Tam 650 çeşit bitki var. Gravyer, bu bitkilerin çiçeklendiği, yeşillendiği Mayıs Haziran dönemlerinde Zavot ırkı ineklerin bitki ve çiçekleri yemesi sonucunda olan sütten yapılıyor. Yani sadece yılın belli bir döneminde ve bu şartlar altında gravyer oluyor. Yapılışından 6 ay sonra yenebilir duruma geliyor.

TÜRKİYE’NİN İLK EKOLOJİK PEYNİR MÜZESİ

1880 yılında İsviçreli Peynir üreticileri tarafından yapılan mandırayı Peynir Müzesine çeviren Boğatepe Köyü Çevre ve Yaşam Derneği Üyeleri’nden Zümran Ömür bize müzeyi gezdirdi. İçinde peynir yapımının tarihçesi, kullanılan geleneksel malzemeler ve hatta atalarının fotoğraflarının da bulunduğu görsellerle, derneklerinin amaçlarından bahsetti.

Bölgedeki bitki çeşitliliğini değerlendirmeyi kafaya koyan kadınlar köylerine uzman hekimleri davet ederek,  bitkilerin doğru toplama, doğru kurutma ve hangi hastalığa şifa olabileceğini öğrenmişler. Tam 35 çeşit şifalı bitkileri var. Kurutma atölyeleri kurarak yağ çıkarmayı ve krem yapmayı öğrenmişler. Bunun yanında  iletişim, beslenme kursları ve 1 yıl boyunca Fransızca dersi almışlar. Fransızca öğrendikten sonra tıbbi bitkiler üzerinde araştırma yapan Fransız Temali Derneği ile ortak çalışmalara girişmişler. Derneklerinin amacı var: Kırsaldaki kadının toplumda yer alması, eşinin arkasında değil yanında yer alması ve gelecek nesillere sağlıklı  bir yaşam bırakmak.

Boğatepe Köyü Kadınları, yazları evlerinin kiraya veriyorlarmış. Ayrıca mutfaklarını da açarak kaymak, kete, bal ile özenle hazırlanmış kahvaltı sofraları da hazırlıyorlar. Yaptıkları şey Ekolojik Turizm.

Soruyoruz, ”bunca şeyi yaparken, bu müzeyi hayata geçirirken devletten yardım aldınız mı?”  ”Hayır” diyor. Duvardaki görselleri bile kendi aralarında para toplayıp yaptırmışlar. Peki bu dünyaya konu olmuş Gravyer Peynirini yurt dışına gönderebiliyor musunuz? Ona da ”hayır” diyor Zümran Abla. ”Neden ama?” ”Çünkü devlet küçük üreticiyi istemiyor” diyor. Ülkenin doğusundaki küçücük bir köyde bunca iş yapılıp, dünyada sadece 3 ülkenin üretebildiği bu peyniri pazarlayamamak hangimizin ayıbı, başarısızlığı bilemiyoruz…

Derneğin toplamda 35i kadın, 15i erkek olmak üzere 50 üyesi var. Ülkenin doğal zenginliklerini faydaya çeviriyor, kadınların ve köyün kalkınmasını sağlıyor ve sürdürülebilir bir üretim yapıyorlar. Ayrıca kurdukları müze, Türkiye’de tek, dünyada ikinci Ekolojik Peynir Müzesi.

Son olarak biraz peynir ve bal tadımı yapıyoruz birlikte. Mis gibi süt kokan Malakan, Eski Kaşar ve Gravyeri tadıyoruz. İkram edilen çayımızla biraz da bal… Şifalı otlardan yaptıkları kremlerden alıyoruz sevdiklerimize. Burada istediğiniz miktar peyniri, balı kargo ile evinize gönderebiliyorsunuz. Hemen kendi siparişimizi oluşturuyoruz ayaküstü. Zümran abla, adres yazmam için tükenmez kalemini uzatıyor, bir yandan da ”burada kalemler hep donuyor, önce bir üfle” diyor. :)) 

 

GRAVYER HAKKINDA

  • Gravyer yapılabilmesi için, hayvanın merada otlaması gerekir. Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında bölgede yetişen 650 çeşit çiçek ve bitkiyi yer.
  • Hayvana yem yedirildiğinde Garvyer olmaz.
  • Zavot ırkı ineklerin sütünden yapılır. Bir doğu anadolu ineğinin sütteki yağ oranı 8 iken gravyer için gerekli olan Zavot ırkı ineklerin yağ oranı 5,5’tur.
  • Başlangıcından sofraya geliş süresi 6 aydır.
  • Gravyer bir şifa peyniridir. İçinde uyutulan probiyotik, ağız florasına girdiğinde faydalı bakterilerin çoğalmasını sağlar.

 

Burada da kadının gücü, isterse yapabilecekleri çıkıyor karşımıza. Köyün ekonomisinin büyük bir kısmı bu güçlü kadınlar tarafından döndürülüyor. Onlar, Boğatepe’yi doğunun en yaratıcı köylerinden biri yaptı. Yaza doğru fotoğraftaki Kadın Bakkal’ı da yaşatacaklarmış.

Şehirde kasaptan aldığımız etin hala ne olduğunu bilmeden, ete uygulanan kimyasal işlemlerden haberdar değilken, tarımı köreltmek için çiftçiye bin bir engel çekmişken, çaya, tütüne hatta fındığa bir balta indirmişken, eldeki yerel tohumları getir hibriti götür kampanyalarına girişmişken, köylüyü insana düşman etmişken o güzel küçük üretici; sen için, ben için, bizler ve gelecek için hala uğraş veriyor. Umut varsa, sadece burada kaldı. Küçük üreticiye sahip çıkalım! 

Anadolu’nun güzel işler yapan insanlarını, küçük ama muhteşem köylerini, emekle çalışıp bir şeyler üreten küçük işletmeleri keşfetmek ve hepsini tek tek paylaşmak dileğiyle.

 

Fotoğraflar: Yiğit Ali Tüzün

 

 

KARS GEZİ REHBERİ

Bir doğu ekspresi hayaliyle başladı her şey. Evet, bunu gerçekleştirmeyi popüler olunca başarsak da, sonunda hiç beklemediğimiz şeylerle de karşılaştık. Tabii ki seyahatten bahsetmiyorum. Vardığımız yerde bulduklarımız söz konusu olan. Ankara’dan başlayarak Kars’da son bulan yolculuk Kars’ı yakından tanımamıza ve şok olmamıza sebep oldu. Meğer Kars ne yere bakan yürek yakanmış da bizim haberimiz yokmuş.

(Ayrıca; Kars’a ulaşım için Doğu Ekspresi tercih edecekseniz, bilet bulma ipuçları ve önerilerin olduğu yazıyı okuyabilirsiniz.)

 

Gelmeden önce biraz araştırmıştım elbette. Şehir önceleri tam 40 yıl Rusların egemenliğindeymiş. Ruslar birçok bina yapmış, hepsi enfes güzelliğe sahip. Rus, Ermeni ve Osmanlı’nın da katkıda bulunduğu farklı mimarideki yapılar şehre kültürel bir zenginlik katmış. Elbette sonradan yapılan çirkin binalar da var ama bunların yanında onları hiç ama hiç görmüyorsunuz. Bu güzel binaların çoğu devlet dairesine veya okula dönüştürülerek bir nevi koruma altına alınmış. Kars Defterdarlık Binası’nın olduğu Ordu Caddesi ve hemen arkasındaki Gazi Ahmet Muhtar Paşa Caddesi, bu yapıları en çok görebileceğiniz caddeler. Bana kalırsa bu sokakları adım adım gezip fotoğraflayın, hele ki mevsim kışsa sokaklarda büyük ihtimalle kar olacaktır. Eğer yeni yağan karın üzerinde kıtır kıtır dolaşırken üşürseniz, hemen yakınlarda nefis tatlılar sunan üçüncü nesil bir kahveci bile var.

 

KARS’A NE ZAMAN GİDİLİR?

Kars, buz tutmuş sokaklarında yürünmesi, soğuğunda titrenmesi ve beyazlığına hayran kalınması gereken bir şehir. Yani kışın mutlaka görülmeli. Yöresel yemekleri kışa çok daha yakışıyor ayrıca. Çıldır Gölü buz tutuyor ve siz gölün üzerinde dilediğinizce dolaşabiliyorsunuz. Beyaz Kars, o güzelim binalarıyla eski bir filmin içinde gibi hissettiriyor. Elleri ceplerinde, hafifçe öne eğik yürüyen insanlar, siz ne kadar dikkat etseniz de kayıp düşebileceğiniz buz tutmuş sokaklar, içeri girdiğinizde sizi sıcacık ısıtan Atatürk posterleriyle süslenmiş dükkanlar…

Yazın Kars’a gelinmez mi yani? Elbette gelinir. Beyaz Kars’ı bir de yemyeşil görmek için, hayatınızdaki en büyük çiçek tarlalarını görmek için, dünyaya konu olmuş meşhur Kars Gravyeri’nin nasıl yapıldığını izleyebilmek için, Ani Harabeleri’ni İrlandavari yeşilliğiyle görebilmek için gelmeli.

 

KARS’TA GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER

Kars’da görülecek yerlerin hepsi yürüyerek gezebileceğiniz mesafede. Dolayısıyla genelde bir araca veya toplu taşımaya ihtiyaç duymayacaksınız. İyi bir gezi planı yaptığınızda, hepsini teker teker bir gün içinde gezebilirsiniz. Benim tavsiyem; kuzey batı’da Kars Kalesi’nden başlayarak son durak Fethiye Camii’ne kadar ilerlemeniz. Bu mesafe aralığında görülecek yerleri şöyle sıralayabiliriz;

  • Kars Kalesi
  • Katerina Sarayı
  • Oniki Havari Camii
  • Hasan El Harakani Camii
  • Cheltikov Hotel
  • Defterdarlık Binası
  • Valilik Binası
  • Tuncay Güvensoy Evi
  • İsmet Paşa İlkokulu
  • Fethiye Camii

(Dilerseniz Kars Müzesi’ni de gezebilirsiniz. Biz vakit darlığından gidemedik.)

ÇILDIR GÖLÜ

Çıldır’a gitmenin en iyi şekli araba kiralamak, öncelikle bunu söyleyeyim. Çünkü eğer turla gidecek olursanız, kesinlikle aynı keyfi almayacaksınız. Çıldır’a sabah erken saatlerde henüz kimsecikler gitmeden hatta belki de karga …. (öyle bir söz vardı bilirsiniz) önce gitmek çok doğru bir hareket olacaktır. Kars merkez ile Çıldır gölü arası ortalama 70 km. Yalnız eğer bizim gibi Ocak- Şubat aylarında gidecekseniz yollar biraz karlı, buzlu olabilir. Korkacak bir şey yok elbet, çünkü kiralık otomobillerin neredeyse hepsinde kış lastiği var. Siz yine de kiralamadan önce sorarsınız. Biz aracımızı Alemdaroğlu‘ndan kiralamıştık. Şehrin dışındaki yerlere hiç sıkıntı yaşamadan böyle gittik. İstediğiniz yerde durup fotoğraf çekebilir ve İzlandavari yol manzarası eşliğinde kendinizden geçebilirsiniz. Yol boyunca her yer göz alabildiğine beyaz. En sık göreceğiniz yol arkadaşlarınız ise tilkiler. 

Çıldır’da yapılabilecek şeyler arasında buz tutmuş gölün üzerinde yürümek, koşmak, dans etmek hatta ‘kırılacak mı be acaba’ deyip zıplamak var. Bunların dışında renkli kıyafetleriyle bekleyen faytonlar var. Binip gölün üzerinde yorulmadan dolaşabilirsiniz. Daha ekstrem ne var diye sorarsanız, gölün çok iyi buz tutmuş ve soğuk dönemlerinde jeep ile göl üzerinde araç kullanabilirsiniz. Dikkat edin de gölü orta yerinden çatlatmayın!

Çıldır Gölü’nde balık avlama gibi bir etkinlik de yapabilirsiniz. Bunların çoğu biraz show aslında. Tabii eğer bu işi hakkıyla yapmak, yaşamak istiyorum derseniz balıkçılarla programlayıp birlikte ava çıkabilirsiniz. Elinizde elektrikli testere ile doğru isabetler yapın, kaza çıkmasın. Eminim bu fotoğraflar instagram’da size ayrı bir cazibe katacaktır.

Her yıl düzenlenen Çıldır Gölü Festivali’nde atlı kızak, dörtnal at yarışı, güreş ve atlı cirit gibi geleneksel oyunlar oynanıyor. Gitmeden önce tarihlerini kontrol etmek isteyebilirsiniz.

Gölün kenarındaki müessese Atalay’ın Yeri’nde sarı balık yemeyi ihmal etmeyin. Sıcacık çay, soba ve kedi bedava :))

BOĞATEPE KÖYÜ

Hayatımda gördüğüm en sağlam kadınlardan oluşmuş köy. Öyle işler yapmışlar ki anlatmak yetmez. Bu yüzden bunu başka bir yazıda uzun uzun anlattım. Yazı için tıklayın. Kısaca, Türkiye’de ilk ve tek Eko Peynir Müzesi’ni yapmışlar. Dünyaya konu olmuş Kars Gravyeri bu küçücük köyde yapılıyormuş. Aynı zamanda şifalı bitkilerden yapılan özel kremleri, kurutulmuş şifalı bitkileri ve bal gibi balları da varmış. Eğer peynir alışverişi yapacaksanız, doğrudan üreticiden, yani buradan yapmalısınız. Size el emeği kurdukları müzeyi gezdirip, atalarından gelen yöntemleri ve peynir çeşitlerini anlatacaklardır. Onları güzel güzel dinleyin, çünkü şaşıracağınız çok şey olacak.

SARIKAMIŞ

Kars merkez ile Sarıkamış arası 58 km. Günübirlik gezilebileceği gibi konaklama da yapabilir. Öyle ki kayak tutkunları için buradaki pistlerin çok önemli bir özelliği var. Alpler haricinde kristal karın düştüğü tek bölge. Sabah arabanıza gittiğinizde camların üzerindeki kristal şeklindeki kar taneleri silmek istemeyeceğiniz kadar zarif duruyor. Güneş ışığında her yer pırıl pırıl ışıldıyor. Kar, elinize alıp sıkıştırdığınızda bile birbirine yapışmıyor, kum gibi avucunuzdan akıp gidiyor. Yani bu ne demek oluyor?

Sarıkamış’da kardan adam ya-pıl-maz! :)))

ANİ HARABELERİ

Kars merkezden 42 km uzaklıkta yer alan Ocaklı Köyü’nde yer alan Ani Harabeleri yüzyıllardır farklı kültürlere ev sahipliği yapmış. İpek Yolu’nun üzerinde olması buraya ayrı bir önem katmış. 10. yüzyılda Ermeniler tarafından Anadolu’nun giriş kapısı olarak inşa edilmiş. O dönemde 100.000 kişilik bir nüfusa ulaşarak başkent yapılmış. İçinde kilise, cami ve sinagogların olmasıyla 1001 Kilise şehri de denmiş, 40 Kapılı Şehir de. Bir dönem sonra Selçuklu, Gürcü, Moğol ve Osmanlı egemenliğine geçmiş. Zenginliği 16.yüzyıla kadar korunmuş olsa da bu yüzyılın sonlarında şiddetli depremler yaşanmış. Çoğu bina yıkılıp gitmiş. 

Bölgeyi saat yönünde dolaşmak en mantıklı yöntem olacaktır. Ama bizim gibi sabahın yedisinde yollara dökülüp, kar, tipi, soğukta Ani’ye gelecek olursanız çok ayrıntılı gezemeyebilirsiniz. Bence burası için en güzel zaman Mayıs-Haziran-Temmuz ayları. Yeşil, huzurlu, tarihi ve etkileyici. 

 

Kullanılan kırmızı taşlar mimariye ayrı bir özellik katmış, bazısının içini gezebiliyorsunuz. Bir kısmına giriş yasak. Benim en çok etkilendiğim Anadolu’nun ilk camisi olan Ebul Manuçehr Camii’si. Büyük Selçuklu döneminde 1071-1072 yılları arasında yapıldığı söyleniyor. Camii’nin pencereleri hemen önündeki Arpaçay’a ve Ermenistan topraklarına bakıyor. Minarenin aynı zamanda bir gözetleme kulesi olarak da kullanıldığı düşünülüyor. 

Arpaçay üzerinde bir ayağı Türkiye, diğer ayağı Ermenistan topraklarında olan ve 900’lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen taş köprü bulunuyor. İsmi; İpekyolu Taş Köprüsü. Yıkılmış tabii. Ama köprüden camiiye giden bir patika yol var. 

Tüm bölgeyi gezdikten sonra gözlerimi kapatıp şehrin kadınları, çocuklarıyla, evlerden tüten bacalarıyla en canlı dönemini hayal ettim. Bir zamanların o ihtişamlı kenti bana ışık hızında bir zaman yolculuğu yaşattı. Her tarafından tarih fışkıran ülkemiz Ani Harabeleriyle de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeyi başardı.

 

 

KONAKLAMA HAKKINDA

Konaklama için en güzel seçeneklerden biri Cheltikov Hotel, diğeri ise Katerina Sarayı. İkisi de şehrin diğer otellerine göre daha yüksek bütçeli ama sizi şımatmaya yetecek kadar da tarihi ve güzel mimariler. Cheltikov Hotel 1874 yılında inşa edilmiş bir Rus Konağı. Uzun süre Opera Binası olarak kullanıldıktan sonra hastane, doğumevi ve son olarak da otel olarak kullanılmış. Katerina Sarayı ise akşamları bahçesinde ateş yakılıp aşık atışmaları olan tarihi bir binada. Eğer bunlar dışında temiz ama daha uygun seçenekler arıyorsanız; Hotel Kafkasya, Kent Ani Hotel ve Sim-Er Hotel tercihiniz olabilir.

 

KARS’TA NE YENİR?

Kars Kaz Eti’yle ünlü olsa da tadına doyum olmayan başka lezzetleri de var. Bunlar Piti, Hangel, Revan Köfte, Ayran Aşı Çorbası, Erişte Aşı Çorbası gibi sıralanabilir.

Kaz Eti, kemikli veya kemiğinden ayrılmış seçeneğiyle mercimekli bir pilav üzerinde servis ediliyor. Restoranlarda genellikle menü halinde sunuluyor. Çorba, kaz eti, turşu, yoğurt ve genellikle şerbetle beraber iki kişilik menü fiyatı 70 TL. Çoğu kişi bu lezzeti tatmak için sıra bekliyor. Eğer akşam yemeği için önceden rezervasyon yaparsanız rahat edersiniz. Çünkü özellikle bu yöresel yemekleri sunan iki restoran akşamları hiç boş kalmıyor. Bana sorarsanız ben kaz etini gözümde biraz büyüttüm sanırım, beklediğim kadar olmadı. Puanımı şimdi anlatacağım yemek için kullanıyorum.

Piti; en önemli özelliği servis kısmında aslında. Pişirilen nohut ve kuzu iliği özel toprak kabında masanıza getiriliyor. Başka bir tabağın içinde parçalanmış lavaş parçalarının üzerine bu sulu yemek dökülüyor. Altta yemeğin yağı ve suyu ile ıslanmış lavaş parçaları ve lokum kıvamında et. Yemek için yarış yapmamıza sebep oldu diyebilirim. Tarifsiz lezzet dedikleri böyle birşey işte. :)) Fiyatı: 30 TL

Hangel; hengel, hıngal gibi farklı söyleniş tarzları da olan bir çeşit mantı. Ancak etli veya peynirli değil, boş mantı olarak yapılıyor. Açılan hamur baklava gibi kesiliyor, haşlanıyor. Servis edilirken üzerine sarımsaklı yoğurt dökülüyor. Onunda üzerine tereyağı ile kavrulmuş piyazlık soğan ve pulbiberli karışım gezdiriliyor. Bayıla bayıla yiyebileceğiniz lezzetler arasında. Fiyatı: 15 TL

Revan Köfte; dana sırt etinden birçok baharat karışımı ile yoğurularak macun haline getirilerek yapılan portakal büyüklüğünde bir köfte. Yanında patatesle servis ediliyor. Lezzeti yerinde, farklı bir seçim. Fiyatı: 20 TL

Yemekleri kadar çorbalarıyla da ünlü Kars mutfağında 2 çeşit çorba tatma fırsatı bulduk. Ayran Aşı ve Erişte Aşı çorbası. İkisi de yöresel farklı otlarla pişirilmiş. İkisinin de kendine has ve daha önce içtiklerinize benzemeyen tatları var. Sebebi, sadece yörede bulunan otların kullanılması. Mesela Ayran Aşı Çorbası’na manavlarında satılmayan ama köylülerin dağlardan topladığı ”dağ anığı” koyuyorlarmış. Hafif mayhoş tadı oradan geliyormuş. Kesinlikle denemeniz gerekenlerde çorbalar baş sırada. Çorbaların fiyatı ortalama; 7 TL

Reyhan Şerbeti; çok farklı ve güzel kokulu mis gibi bir şerbet. Hanımeli Restoranda deneyebilirsiniz.

Umaç Helvası; bildiğimiz un helvasından farklı olarak kavrulmadan yapılıyor. Malzemeler aynı, yapılışı farklı. Un suyla bulamaç haline getirilip kızgın yağa dökülüyor, pembeleştiriliyor. Başka yerde hazırlanmış şekerli karışımın üzerine dökülerek kıvam buluncaya kadar karıştırılıyor. Biz çok beğenince başka bir şey denemek istemeden her gün sipariş ettik. Yemeğin üzerine, taze demlenmiş çayla çok iyi gidiyor. Fiyatı : 8 TL

Sarı Balık; Çıldır Gölü’nü ziyaret ettiğinizde yenebilecek en güzel şey. Eğer hiç tatlı su balığı yemediyseniz tadı farklı gelebilir. Ön yargı ile yemeğe başlayıp fikirlerimi alt üst eden lezzetti. Menü ile servis ediliyor. Balık, turşu, ezme ve salata menü kişi başı: 40 TL

Kars Gravyeri; bilindiği gibi gravyer Kars’ın medarı iftiharı. Şehirde birçok yerde peynir tadımı yapabilir ve satın alabilirsiniz. Bunun yanında Kars balını da sakın unutmayın. 

 

 

KARS’TA YEME – İÇME MEKANLARI

Yukarıda bahsettiğim lezzetlerin çoğunu birçok restoranda bulabilirsiniz. Ama işi hakkıyla yapan, kapısında kuyruk olan ve beklemeye değen yerler var.

Hanımeli Restaurant; Dilek Hanım, özenle ve sevgiyle hazırladığı yemekleri misafirlerine sunarken eşi Çetin Bey akordeonuyla kulaklarınızın pasını siliyor. Ayrıca şanslıysanız (genellikle saat 21:00’den sonra) aşık atışmaları oluyor. Size karnınız tok, sırtınız pek bir gece yaşatıyorlar. Servis edilen yöresel yemekler hakkında Dilek hanım detaylı bilgilendirme yapıyor. Misafirlerle özel ilgileniyor. Sakın rezervasyonsuz gitmeyin.

Tel: 0(474) 212 61 31

Kars Kaz Evi; adı üzerinde kaz etini yemeniz gereken restoran. Kaz eti fiyatları birçok yerdeki gibi biraz pahalı. Ayrıca biraz daha turistik bir mekan. Evelik çorbası’nı da burada deneyebilir, aşık atışmalarına denk gelebilirsiniz.

Tel: 0(474) 212 37 13

Tadım Döner; çok önerildi, bir bildikleri var dedik. Kısıtlı zaman yüzünden bizim tatma fırsatımız olmadı. Siz giderseniz deneyin, bizimle de paylaşın. Olur mu?

Atalay’ın Yeri; Çıldır’da yemek yeyip, gölün üzerinde tur atabileceğiniz tek yer. Dışarısı buzdan daha soğuk iken içeride yanan sıcacık tınal sobanın yanında iliklerinize kadar ısınıyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki; ”bugünü burada, bu sobanın yanında dışarıdaki bembeyaz gölü izleyerek geçirelim” Siz yemeğinizi bitirip çayınızı yudumlarken kapıdan 2-3 kişi giriyor. Sonra zincirleme bir tur kalabalığı derken o güzelim keyfi bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Bu dediklerimi küpe yapıp erkenden gidin. Benden söylemesi :))

Kılıçoğlu Pastanesi; yine eski bir binada hizmet veren bu pastaneye girip arka tarafa doğru ilerleyince kocaman, güzel dekore edilmiş bir salona çıkıyorsunuz. Salonda sesleriyle şenlendiren 2 şirin kuş bile var. Özenle besliyorlar :)) Eğer rahat bir kahvaltı etmek isterseniz sizi buraya alalım.

Craft Coffee No:74; ”yapıcan buraya bir 3. dalga kahveci, keyfine bakıcan” derken derken yapmışlar ya. Hani İstanbul’dan alıştığımız dip dibe masalarda kendi sohbetinizden çok yandakinin sohbeti ilgi çeker ya.. Her durumu öğrenirsiniz, erkek arkadaşıyla kavga etmiş, sonra bir daha da aramamış onu. Öbürü de iş yeriyle dertli, ayrılacak ama tazminatı var içeride, yedirmeyecek onlara :))) İşte burada yayıla yayıla mis gibi kahvenizi yudumlarken dışarıda yağan kara odaklanıp hülyalara dalabilirsiniz. Giderseniz yardımsever çalışanlardan Zehra’ya benden çok selam iletin.

 

Birkaç İpucu;

  • Her gün saat 10:00’da Ani Ören Yerleri’ne giden belediyeye ait otobüsler var. Fiyatı 15 TL. Otelinize sorup, araç kiralamadan işi çözebilirsiniz. 
  • Çıldır Gölü’ne gittiğiniz gün Boğatepe Köyü’ne uğramayı ihmal etmeyin. Yol ters falan değil. Böyle söyleyenlere itibar etmeyin. Fakat sıralamayı önce Çıldır, sonra Boğatepe olarak yaparsanız turlardan kıl payı sıyrılmış olursunuz. Tur şirketleri tersi sıralama ile ilerliyorlar.
  • Kars ilinde Atatürk için bestelenen bir marş var. 1926’da Atatürk eşi Latife Hanım ile ilk kez Kars’a geldiğinde, Karslılar bu marşla karşılama yapıp Türk bayrağı eşliğinde Kafkas Oyunları oynamışlar. Eminim hayatınızda bir kere bu marşı mırıldanmışsınızdır. Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa…

Geldik bir Kars Gezi Rehberi yazısının sonuna. Sürpriz yumurta, ülkenin çok doğusu, güzeller güzeli, görülmeye değer şehir Kars’ı ihmal etmeyin. İster Doğu Ekspresi deneyimi ile birleştirin, ister uçağa atlayıp doğruca hikayenizin içine dalın. Henüz gezebilecekken mutlaka burayı görün. Bir Yusufcuk Havalandi ile başka özel yerlerde buluşmak üzere..

 

Sevgiyle.

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

 

 

DOĞU EKSPRESİ – BAŞLI BAŞINA BİR DENEYİM

Doğu Ekspresi, gezgin, keşifci, genç veya yaşlı birçoklarının ara ara aklına getirdiği ama yapmayı hep ertelediği bir deneyim bence. Türkiye’nin bir diğer ucu Kars’a uçuş yapmak 2,5 saatken trenle yol almak tam anlamıyla bir gün yarım saat sürüyor. Kısıtlı zamana sahip bizler genelde hava yolunu tercih etsek de buradaki amaç Kars’a varmaktan çok uzun tren yolculuğunu deneyimlemek oluyor. Ve evet, sende şimdiye kadar aklından bir kere olsun bunu geçirdiysen, durma ve hemen bilet aramaya başla. Çünkü bugünlerde doğu ekspresine bilet bulabilmek oldukça zor.

(Kars Gezi Rehberi için şu yazıya gidebilirsiniz.)

DOĞU EKSPRESİ’NE NASIL BİLET BULURUM?

Yakın arkadaşlarımızın 2 aydır bilet arayıp bulamadığını duyunca şansımızı denemeye karar verdik. Biz şanslı insanlar idik, ilk aradığımız gün 3 ayrı güne bilet bulduk. Sonra ortada bir bilgi yanlışı sezdik. Yanlış bilgi şöyleydi; örneğin 15 Mart için biletler 15 Şubatta açılıyor. Bu yüzden bugünün tarihini baz alarak 1 ay sonraki biletlere bakıyordu herkesler. Oooo.. bunca insan tren için bilet kovalıyorken 1 günün biletleri elbette anında bitiyordu. Kaçırılan şey; iptal edilen bazı rezervasyonların boşluğundan pek kimselerin haberinin olmamasıydı. Ayrıca biletler her zaman 1 ay önceden açılmıyordu. Bunun tam bir kesinliği yok aslında.

Şimdi size yapmanız gerekeni söyleyeyim:

  • Öncelikle telefonunuza TCDD e-Bilet uygulamasını yükleyin.
  • Ankara – Kars (tek yön) seçmelisiniz.
  • Eğer belirli bir tarih şartınız yok ise 10 gün sonraya bilet aratın. Yataklı veya Kuşetli olanlara bakacaksınız unutmayın. Uygun değilse sonraki tarihlere tek tek bakın. Bu sizin en fazla yarım saatinizi alacaktır. (Biz baktığımız tarihten 3 gün sonraya bile bilet bulduk yataklı vagonda)
  • Eğer bulamazsanız ertesi gün veya başka bir gün aynı şekilde tekrar deneyin. Pes etmeyin 😉

 

 

DOĞU EKSPRESİ VAGONLARI

3 tip bilet var. Pulman,  Örtülü Kuşetli ve Yataklı.

Pulman: Koltuklarda seyahat edilen bir vagon. Masalı ve masasız olanları var, bilet alırken seçebiliyorsunuz. Fiyatı 47 TL. Uzun bir yol olacağını düşünürsek bu seçeneği doğrudan çıkarmanızı öneririm.

Örtülü Kuşetli: 4 kişilik tekli yataklardan oluşan bir vagon. Karşılıklı altlı üstlü yataklarda hiç tanımadığınız insanlarla birlikte kalabileceğiniz gibi iki tam bilet iki de çocuk satın alarak tamamını kapatabilmeniz de mümkün. İçinde lavabosu yok. Bavulunuzu koyabileceğiniz çok az boşluk var. Eğer 4 arkadaş bu vagonu alırsanız yanınıza az eşya almanızı öneririm.

Yataklı: En değerli bilet :)) Fiyatı tek kişi için 96 TL. Tüm kompartımanı alacaklar için 116 TL. Alt üst 2 yatak, bir lavabo, masa ve bavulunuzu koyabileceğiniz bir alandan oluşan vagon. Trenin en arkasında olup en güzel manzaraya da sahip olanıdır. Tren yol boyunca kıvrıldıkça arka vagondan harika fotoğraflar yakalayabilirsiniz. Dezavantajı yemek vagonuna uzak olmasıdır. Ama siz bunun çaresine bakabilirsiniz bence ;))

 

 

DOĞU EKSPRESİ NEREDEN KALKIYOR?

Doğu Ekspresi Ankara’dan başlayarak Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum’dan geçerek Kars’a varıyor. Ana duraklarda en fazla 5 dakika duruyor. Birçok ara durağı da var ancak buralarda genelde 1-2 dakika durup devam ediyor. Yolculuk, şu an Ankara Garında çalışma olduğu için Ankara’ya 1 saat uzaklıktaki Irmak istasyonundan başlıyor. Bunun için Ankara Garına gidip biletinizi göstererek Irmak istasyonuna giden servis aracına biniyorsunuz. Servis araçları saat 17:00- 18:00 arasında yolcuları toplayıp kalkıyor. Geç kalmamanız yerinde olur. Irmak’dan trenin kalkış saati 19:20

Ankara’ya İstanbul’dan kalkan hızlı trenle 4 saatte ya da uçakla 1 saat 10 dakikada varabilirsiniz. Havaalanından, Gara giden Havaşları kullanarak yaklaşık 40 dakikada tren garına ulaşabilirsiniz. Yani İstanbul’dan Ankara’ya saat 13 yada 14’de giden uçuşlarla rahatlıkla yetişirsiniz.

 

 

YATAKLI VAGON

Trenin en arkasındaki vagona yürüdük mü? Vagon numarası genelde 10 ya da 11 gibi bir numaradır. Biletinizde vagon numarası haricinde bir de yatak numarası bulunur. Bizimki 17/18 ‘di. Kompartımanların kapılarında yatak numaraları yazar. Numaranızı bulup odanıza yerleşebilirsiniz. Şanslısınız, size özel bir de lavabonuz var. Tuvaletler ortak, en başta güzel güzel kullanırsanız sonlara doğru daha az sıkıntı çekersiniz. Çünkü ilerleyen saatlerde o tertemiz tuvalet biraz çığrından çıkabiliyor.

Odada 2 kişilik koltuk var. Çok rahat olmasa da endişe etmeyin. Tren kalktıktan ortalama 1 saat içinde görevli gelip yataklarınızı kuruyor. Mis gibi çarşafınızı serip yastık kılıfınızı, battaniyenizi yatmaya hazır ediyor. Biz yol boyunca yataklarımızı açık bıraktık. Yatarak, otururken yayılarak yol almak bu manzaraya keyif katıyor.

Odada iki ayrı yerde priz var. Oda ısısını ayarlayabileceğiniz derece, gece lambası ışığı ve perdeler ayarlanabilir. Mini buzdolabı, raflı küçük bir dolap ve masa mevcut. Temiz havlu ve oda terliği bonus hizmet.

Oda sadece içeriden kilitlenebiliyor. Dışarıdan kilit aramayın. Bu yüzden eğer başka bir vagona geçiş yapacaksanız veya yemek yemek için odanızdan ayrılmanız gerekirse değerli eşyalarınızı yanınıza almanız gerekebilir. Ama bizim gibi yapıp yemeğinizi yanınızda getirirseniz buna gerek kalmayacak. Bu konuda da ısrar ediyorum :))

TRENDE UYUMAK

Sakın ola trende uyumayı, evinizdeki sessiz sakin mışıl mışıl bir uykuyla karıştırmayın. Tamam yataklar rahat (sert yatak), temiz, hafif sallantı belki bir beşik havası veriyor olabilir ama bu da bir yere kadar. Tren yeni olmasına rağmen (2007 model) gece trenin birçok yerinden ufak tefek sesler geliyor. Hele ki çok sıcak oldu biraz hava alalım diye camı aralık bırakırsanız vay halinize. O minicik camdan içeri korkunç ses giriyor. Gece bazı dönüşlerde masanın üzerindeki bardağınız, iyi sabitlemediğiniz bavulunuz sağa sola kayıyor ve siz her an bir şey düşecek ödünüz kopacak diye tedirgin uyuyabiliyorsunuz. Bir de benim gibi aklınıza trende geçen kabus filmlerden sahneler geliyorsa işte orada tamam. Erken uyanamayıp manzarayı kaçırma korkusu da cabası. Siz en iyisi bu kısımdan bir şeyler çıkarıp işinizi sağlama alın. Rahat olun :))

 

 

YOLCULUK İÇİN YANIMA NE ALMALIYIM?

Yukarıda da bahsettiğim gibi eğer yataklı vagonda kalacaksanız yanınıza almanızı tavsiye edeceğim bazı şeyler var. Olmasa da olur ama olursa iyi ki diyebileceğiniz şeyler bunlar. Bu yüzden pas geçmeyelim.

  • Yemek (mesela bir yaprak sarma, mesela bir pırasalı patatesli börek, mesela biraz meyve, kuruyemiş, kek ve alabildiğine aburlar cuburlar :))
  • Su (Irmak istasyonundan alabilirsiniz. Sırf bir su için trenin yemekhanesine gitmeyin.)
  • Çay (sallama çayınız bol olsun, yol uzun)
  • Su ısıtıcı (Ben şu eski tip kahve makinasından götürdüm, işimize yaradı. Bol bol çay yaptık.)
  • Alkol (yanına bardaklarınızı almayı unutmayın)
  • Tuvalet kağıdı ya da havlu kağıt. (bize gerekmedi ama her ihtimale karşı)
  • Kupa ya da bolca karton bardak.
  • Çöp poşeti. (odada var ama yetmiyor)
  • İkili priz.

Eğer Ankara kalkışlı trene biniyorsanız, ertesi gün öğlen saatlerinde yemekleriniz tükenmiş ve iyice acıkmaya başlamış olabilirsiniz. Bunun üzerine bir de Kars’da ne yenir nerede yenir araştırmalarına giriştiyseniz Erzurum’a yaklaşırken o cağ kebabı siparişini vermezseniz başınızı camlara vurabilirsiniz. Zaten genelde vagonda bunu bir kişi üstlenir ve size sorar, ”kebap istiyor musunuz?” Eğer ”hayır” diyecek olursanız yüzünüze garip bir şekilde bakabilir. Böyle şeylere mahal vermeyin ve isteyin o kebabı. Gelene kadar biraz soğusa da, trende ayağınıza gelen kebabı yiyorsunuz daha ne? Afiyet olsun :))

Tren görevlisi vaktinde gelip size hatırlatma yapacaktır merak etmeyin. Yol boyunca Erzurum’a ne kadar kaldı diye sorup adamı hasta etmeyin :)) Bu arada yukarıdaki fotoğrafta Ali ve Yusuf Abi. Canımız tren görevlimiz. 29 yıldır trendeymiş. Sizin de aklınızdan 29 yıl trende nasıl çalışılır soruları geçti mi? 

Erzurum’da yeterince fazla bekleme yapıyoruz. Dışarı çıkıp birbirimize kar atıp biraz üşüdükten sonra gelen siparişlerle sıcacık odamızda karnımızı doyuruyoruz.

 

DOĞU EKSPRESİ YOL MANZARALARI

Yolculuğun en keyifli kısmı. Trende tıngır mıngır hafifçe savrula savrula yol alırken kocaman pencereden dışarıda devamlı değişen doğayı izlemek gerçekten aşırı güzel. Yer yer kurak, taşlık.. Yer yer sarı turuncu tonlarında, yer yer bembeyaz manzarayla karşılaşıyorsunuz. Yataklı vagonların en arkada olması fotoğraf çekmek için bir avantaj sağlıyor. Tren çok uzun ve yollar genelde büyük virajlarla ve tünellerle dolu. Dönüşlerde trenin ön kısmını fotoğraflamadan o trenden sakın ineyim demeyin.

Şimdi önemli bir tavsiye; Ankara – Kars arası bilet bulamayanlar Kars – Ankara arası bilet alabilirler. Fakat yol manzarasına önem verenler için Ankara – Kars arası daha iyi seçenekler sunuyor. Ankara’dan binenler gece erken uyumaya çalışıp sabah 7:30’a alarm kurarlarsa en güzel manzaraları kaçırmamış olurlar. Çünkü Sivas istasyonu ile manzaraların boyutu değişiyor ve siz o camın kenarında kim oturacak kavgasına başlayabiliyorsunuz. Endişe etmeyin. Çaresi var. Alttaki yatağa sevgililer yanyana uzanabilir. Yada çaktırmayın, masanın üzerini biraz boşaltıp kendinize yeni bir döşek yapabilirsiniz. Yeterki kavga etmeyin. Yol çok güzel :))

 

 

DOĞU EKSPRESİ TAVSİYELERİ

*Mümkünse Ankara – Kars bileti bulun.

*Trenin içi sıcak ama bolca koridora ve duraklarda hava almak için dışarı çıkabileceğiniz için mümkün olduğunca kat kat giyinmeye çalışın. Sıcaksa daha ince kalabilir veya üşüdükçe giyinebilirsiniz.

*Trende internet yok ama telefon genelde çekiyor. Manzara başlamamışken sıkılmamak için yanınıza kitap alın. 

*Manzara başladığında arka fonda çalan hafif bir müzik size hiç unutamayacağınız şeyler yaşatacak. Yolculuğa başlamadan bir play list hazırlayın.

*Büyük valiz almayın. Tren çoğunlukla kıvrıla kıvrıla yol alıyor ve elbette ki biraz sallanıyor. Gece siz uyurken valizinizin oradan oraya yalpalanmasını istemiyorsanız önlem alın.

*Çocukla seyahat edenler de vardı. Bunun için olumsuz hiçbir durum yok. Sadece çocuklarınızın koridorda çığlık çığlığa koşturmasını engellemeye çalışın :))

*Restoranda fiyatlar makul, yemekler otobüslerin mola verdiği tesislerdeki gibi. Çok özel şeyler beklemeyin.

 

 

 

Trenin tadını bir kere alınca insan yeni rotalar hesabına başlıyormuş. Dünya’da öyle harika tren yolları var ki ilk fırsatta yeni bir tanesini de hayatıma kazımak istiyorum. Eğer sizin de böyle deneyimleriniz varsa yazının altına yorum olarak paylaşmayı unutmayın. Ve eğer kalbinizde bir tren yolculuğu isteği varsa, artık daha fazla ertelemeyin.

 

 

Fotoğraflar: Yiğit Ali Tüzün – Tuğçe Tüzün

 

 

DANISH CINNAMON ROLLS

Kuzey ülkelerinde çok popüler olan tarçınlı bir çörek var. Özellikle Danimarka ve İsveç’te geleneksel bir yiyecek sayılan Kanel Snegle, söylenişi zor ama yapılışı kolay bir tarif. Ben ilk kez Kopenhag’da yaşayan arkadaşımı ziyarete gittiğim zaman yemiştim. O zamanlar yeni iş kabulünü aldığı gün, kutlama yapmak için aldığı tarçınlı çörekleri (danish cinnamon rolls) bisikletle deniz kenarına götürüp, kumların üzerine yaydığımız örtünün üzerinde birer sıcak kahve eşliğinde yemiştik. Düşünüyorum da; bence en güzel kutlamalardan biriydi.

Bu sabah erken uyanıp bir gece önceki biten mumları toplamak için oturma odasına geldim. Masanın üzerinde gazete kağıtlarına sarılmış kırmızı dalları gördüm. Belli ki bir çiçekçiden alınmamış, ağaçtan henüz kesilmişlerdi. Kışın güzelliklerinden birisi de bu yılbaşı çiçekleri bence, evde sıcacık ve huzurlu bir etki yaratıyor. O zaman dedim ki, evi daha çok ısıtayım. Kuzey ülkelerinden gelen geleneksel bir tarifle kolları sıvayıp sıcacık Tarçınlı Çörekler (Kanel snegle) pişirdim. 🥧 Ali, fırından süzülen tarçınlı çörek kokusuna uyanınca yanına taze çekilmiş kahve kokusunu ekledik ☕️ Ev, bu sabah her zamankinden daha keyifli ve huzurlu bir şekle büründü.

Bir fincan kahve ve fırından dumanı üzerinde çıkan bir şeylerin sizi bu haşin hayattan sıyırıp kendi konfor alanınızı yaratmanızı bu denli kolaylaştırdığına şaşırıyorsunuz. Aslında birçok şey bu kadar basit oluyor gözünüzde. Küçük mutlulukları yaratmak kolay, onları biriktirmek ve büyütmek de kolaylaşıyor gittikçe. Görüp yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Eskiden beni üzen şeylere kafa yormakla harcadığım vakti, şimdi başka şeyler üreterek, hatta başkalarını memnun ve mutlu ederek kullanıyorum artık.

Bu haftasonu Danish Cinnamon Rolls ‘lerimi başka sevdiğim insanlarla paylaşacağım. Aynı Ali’nin ben mutlu olayım diye sabah ağaçtan koparıp eve getirdiği kokinalar gibi…

Danish Cinnamon Rolls

Tarçınlı Çörek

Danish Cinnamon Rolls

DANISH CINNAMON ROLLS

MALZEMELER

Hamuru için;

  • 700 gr un
  • 2 paket maya
  • 130 gr pudra şekeri
  • 110 gr tereyağı
  • 400 ml süt
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • 1 yumurta sarısı (çırpılmış)

Dolgusu için;

  • 110 gr tereyağ
  • 90 gr şeker
  • 2 yemek kaşığı tarçın

HAZIRLANIŞI

  1. Tereyağını bir sos tenceresinde eritin. Sütü ekleyin ve ılıtın. Ilındıktan sonra 2 paket maya ekleyip karıştırın.
  2. Unu, pudra şekerini ve tuzu bir kapta karıştırın. Ortasını çukur yaparak tereyağlı sıvı karışımı dökün. Tahta bir kaşıkla karıştırın. Bir hamur elde edince tezgaha alın ve yoğurun. Yapışkan olmayan bir kıvama geldiğinde streç film ile sarın. Bir kabın içine yerleştirip üzerini temiz bir örtü ile örtün. Sıcak ve karanlık bir yerde yaklaşık 1 saat bekletin.
  3. Dolgu için; tereyağ, şeker ve tarçını bir kaba alın. Bir macun kıvamına gelene kadar iyice karıştırın.
  4. Fırını 200 C dereceye ayarlayın. Hamuru alıp tezgaha büyük bir dikdörtgen olarak şekilde yayın. Merdane yardımıyla inceltin ve daha büyük bir dikdörtgen hamur yapın. Üzerini tarçınlı harçla sıvayın. Tarçınlı macun hamurun her yerine eşit şekilde gelmeli. Daha sonra uzun tarafından başlayarak hamuru yavaş yavaş rulo yapın. Uzun bir rulo elde ettiğinizde 3 cm’lik parçalara kesin. Varsa muffin kalıplarına, yoksa bir fırın tepsisine dizin ve üzerilerine yumurta sarısı sürün.
  5. 200 C derece fırında yaklaşık 15-20 dakika pişirin.

Evinizdeki sıcacık paylaşımlarınız hiç eksilmesin!

Sevgiyle…

Tarçınlı Çörek

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

DOĞAL DİŞ MACUNU

Son yıllarda zararları faydalarından çok tartışılan bir konu florür konusu. Flörürlü diş macunlarının diş çürüklerini engellediği bilinen bir gerçek olsa da daha derinlerde yatan bazı tehlikeler de var. Bazı ülkelerde şebeke suyuna bile karıştırılan florür gerçekten bir zehir mi yoksa daha kötüsünden korunabilmemizi sağlayan az zararlı çok yararlı bir madde mi tartışıladursun ben size alternatif bir yöntem anlatayım. Kendi doğal diş macunu’muzu yapmak bu kadar kolayken gittikçe ilaca, koruyucuya, yapaylığa bulanan şehir yaşamında daha fazla zehirli maddeye bulaşmanın bir gereği olmadığını düşünüyorum.

FLÖRÜR’ÜN ETKİLERİ

Florürün vücutta birikme gibi bir kötü özelliği var. Sağlıklı bireyler idrar yolu ile vücudundaki florürün yarısından fazlasını atıyor. Kalanı özellikle ağızdaki kemiklerden başlayarak kemiklerde ve beyinde birikiyor. Hatta zarar görmüş diş minelerindeki bölgelerde birikerek dişin çürümesi engellemesi de buna bir örnek olabilir. Fareler üzerinde yapılan testlerde bu maddenin kemik erimesi ve kemik kanserine yol açabileceği görülmüş.

Florürün beyine olan etkisi bence çok daha vahim. Harvard Üniversitesi, Avrupa Bilim Komitesi gibi kuruluşların şimdiye kadar yaptığı araştırmalara göre florürün merkezi sinir sistemini etkilediği, çocuklarda zeka geriliği yaptığı ve  uzun vadede Alzheimer gibi hastalıklara sebep olabileceğini saptadılar. Aslında bunun için florürün tarihine inmek bize yol gösterici olacaktır. 1930’lu yıllarda ilk kez florürü insanlar üzerinde kullanmayı düşünen Hitler, esirlerinde beyin hasarlarına yol açtı. İçtikleri suya belirli bir dozda florür karıştırarak zaman içinde düşünme yetilerini azalttı. Tüm o insanların hissiz ve sakin bir şekilde neden gaz odalarına yürüdüğünü şimdi daha iyi anlayabiliyoruz.

I. Dünya Savaşı’nda Ruslar ve Almanların hapistekileri daha aptal ve etkisiz yapmak için sularına florür katması, II. Dünya Savaşı’nda florürün nükleer silah yapımında kullanması evimizdeki diş macununa bakış açımızı direkt etkileyecek bilgiler. Hele ki çocuklarımıza kullandırmak, kaş yapayım derken göz çıkarmak gibi geliyor bana. Üstelik florürlü diş macunlarının dişi aslında korumadığı tam tersine fazlasının kahverengi lekelere yol açabileceğinin test edilmiş olması içtiğimiz sudaki florürü bile sorgulamamıza sebep oluyor. 

Florür Kullanmayı Reddeden Ülkeler

Japonya sularına florür eklenmesini 1970’de kesti. Diş macunlarına ise en düşük orana çekti. Yine aynı yıllarda Hollanda’da sularına florür eklemeyi bıraktı. Küba’da bu ülkeler arasında. Hepsinde yapılan ölçümler diş çürüklerinin azaldığı yönünde.

Sağlık, elimizdeki en değerli şey. Bunu koruyabilmek için yapılan çalışmaları, laboratuvar deney sonuçlarını, ilgili bilimsel makaleleri takip etmek önemli. Elimizin altında internetin olduğu bir dünyada bunu yapabilmek de çok kolay. Yeter ki, iyi yaşamayı isteyin.

DOĞAL DİŞ MACUNU İÇİN MALZEMELER

  • 2 çay kaşığı karbonat
  • 2 çay kaşığı hindistan cevizi yağı
  • 5 damla nane yağı

Tüm malzemeleri iyice karıştırın, küçük kapaklı (tercihen cam) bir kutuya doldurun. Kışın banyonuzun rafında durabilir. Yazın buzdolabında saklamanızı öneririm. Kullanacağınız zaman fırçanıza mercimek büyüklüğünde bir parça koymanız yeterli. Elbette köpürmüyor. Ama zaman içinde dişlerinizin renginin açıldığını ve parladığını çok net göreceksiniz. Köpük yok, zehir yok. Nane yağı sayesinde antimikrobiyal etki.

Kişisel öneri; Sabah uyandığınızda, henüz hiçbir şey yememiş ve içmemişken diş fırçalamak, gece boyunca ağızda biriken bakterileri mideye indirmeyi engeller. Bu, sağlıklı yaşamı ilke edinen çoğu insanın rutin uyguladığı yöntemlerden biridir.

 

Sağlıkla ve Sevgiyle.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün