PUMPKIN CASSEROLE (BALKABAĞI GÜVECİ)

Büyük bir istekle yoğun şekerli, baldan tatlı lezzetler yemek isteyen arkadaşlarıma bol şekerli bir tarif sunmaktayım. İsmi Balkabağı güveci olarak görülüp tuzlu bir tarif olarak algılansa da aslında bu bir tatlı tarifi. İçeriğinde balkabağı bulunması sayesinde besleyici ve sağlıklı hale getirilse de yine de çok heveslenmeyin, neticede içinde işlenmiş şeker mevcut. (hiç sevmeyiz dimi) Bizim için ne kadar hiç şeker o kadar çok sağlık, o kadar temiz hücreler, o kadar genç bir cilt, unutmayın!

Kısaca Balkabağının faydalarından bahsedecek olursak;  demir, potasyum, kalsiyum, fosfor gibi önemli minarelleri de içeriğinde barındırır. Demir sayesinde kansızlığı önlemeye yardımcı olur.

İçeriğinde bulunan A vitamini sayesinde deri ve hücre yapısının yenilenmesinde etkilidir.

Renginden de anlaşılacağı üzerine yoğun beta karoten içerir. Beta karoten iyi bir antioksidantdır ve vücudun bağışıklığını arttırdığı gibi hücrelerin sağlıklı yenilenmesine de destek olur. Özellikle yaz başlangıcına cildimizin beta karoten almış olması güneşin kötü etkilerine karşı bir kalkan görevi görebilir. Korkutucu güneş yanıklarından koruduğu gibi uzun süreli bronzluk için de yardımcı olur.

Yoğun lif içermesi nedeniyle kabızlık sorunu yaşayanlara da sıklıkla önerilir.

Balkabağı’nın çekirdeği tamamlayıcı tıp ta prostat için kullanılmakta ve hastalığın ilerleme sürecini durdurmaktadır.

Eşiniz, çocuklarınız ve kendiniz için tüketebileceğiniz değerli besinlerden biridir.

 

MALZEMELER

4 dilim soyulmuş doğranmış balkabağı

2 yumurta

1 çay bardağı süt

50 gr eritilmiş tereyağ

2 çay bardağı hindistan cevizi şekeri (yoksa esmer şeker)

1 tutam tuz

2 damla vanilya özütü


ÜZERİ İÇİN;

150 gr Pikan Cevizi veya 150 gr Badem

1 çay bardağı hindistan cevizi şekeri (veya esmer şeker)

60 gr eritilmiş tereyağ


HAZIRLANIŞI

Balkabaklarını yumuşayıncaya kadar haşlayın.

Yumuşamış ve soğutulmuş balkabaklarını bir çatal yardımıyla ezdikten sonra yumurtalar, süt, tereyağı, tuz ve vanilya ile karıştırın.

Karışımı bir borcama veya fırın kabına boşaltın.

Robotta ceviz veya bademi çok ince olmadan parçalayın. Bir kaseye alın.

İçine şekeri ve erimiş terayağını ekleyip karıştırın. Bu irmik gibi dağılan bir kıvamda olmalı.

Son olarak bu karışımı da eşit miktarda balkabaklı borcamın üzerine serpiştirin.

Önceden ısıtılmış 250 °C fırında 20-25 dakika pişirin. Üzerinin yanmamasına dikkat edin.

Balkabağı güveci ni sıcak olarak, üzerine vanilyalı dondurma ekleyerek servis edin.

Afiyet Olsun 🙂

 

Fotoğraflar : Tuğçe TÜZÜN

Tarifi Kaydedin ⇓

UNSUZ ŞEKERSİZ HURMA TOPLARI

Hurma Topları tarifine geçmeden önce faydalı birkaç şeyden söz etmek istiyorum. Bize ne oldu da rafine şekerin vücudumuza zararını onlarca yıl geçtikten sonra anlayabildik? Sanıldığı gibi şekerin sadece bel çevresine değil en çok beyne ve diğer organlarımıza zarar verdiği ortada. Şimdiye kadar şekerin vücudumuza verdiği hasarı engelleyebilecek bir ilaç icat edilmedi. O zaman neden hala ısrarla, bile bile o iki kesme şekerini çayımıza karıştırıyoruz?

Doğru beslenme konusunda çok ama çok güvendiğim Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun kitabından birkaç küçük bilgi aktarmak isterim sizlere;

Şeker’in en sevdiği şey, vücutta en çok bulunan protein olan kollajene saldırmaktır. Kollajen cildin ve eklemlerin ana maddesidir.Sarkan cilt, kırışıklıklar, selülit bu sebeple olur.
Kollajen dışında damar çeperi hücreleri,iç organlarındaki düz kaslar, bağışıklık hücreleri, akciğer, böbrek, karaciğer, beyin hücrelerini sever.
Yani damar sertliği, böbrek hastalığı, alzheimer gibi ciddi hastalıklarda glikasyon hasarına bağlıdır.
Şeker, uhu gibi, kendini vücut proteinlerine ve lipidlere yapıştırır. Bu yapışma sonucu iki tarafında doğal yapısı bozulur.
Aynı şekilde bu türden bir bozulma sonucu oluşak AGE’lere ‘karamelize’ sözü de tam olarak uymaktadır. İşlemden geçmiş, fazla ısıtılmış, kızartılmış ürünler buna örnektir.
Bu sebeple yemekleri düşük ısıda, 40 derecenin altında, yavaş ve uzun sürede pişirmeli ya da buharda haşlamalıyız.

Fazla şekerli yediğimizde halsiz ve güçsüz hissettiğimiz olur. Şekerin yıkım ürünlerinden biri asit aldehit denen bir son üründür. Asit aldehit yorgunluk yapar, net düşünmeyi zorlaştırır. Karaciğer ise bu asit aldehiti alkole çevirerek arttırır. Hepimiz alkolün zararlarının farkındayız. Fazla şekerin fermante olması sebebiyle oluşan asit aldehit ve ondan oluşan alkol de aynı zarara sahiptir. Çok tatlı yedikten sonra hissettiğimiz sarhoşluk, konsantre olamama ve uyuşukluk halinin yüksek insülin dışında bu durumla ilgisi vardır.

Buradan da anlaşılacağı üzere şekerin vücuda hiçbir mutlu ve pozitif etkisi yoktur. İlk yediğin andaki psikolojik mutluluk çok uzun sürmeden kendini yorgunluğa ve halsizliğe teslim eder. Kandırılmışızdır, hemde çok fena. Kanımıza karışan fazla şeker vücudu asitlendirir, asitlendirir ve hücreleri yeterince tahrip ettikten sonra amacına ulaşır.

Ali’nin bazen söylediği şey; ”ah şekerim düştü, bugün hiç tatlı yemedim, biraz yesem iyi olacak.”  Sakın ola bu kandırmacayı kendinize ve sevdiklerinize yapmayın. Öyle ki marketten aldığınız paketli ürünlerde öyle çok gizli şeker var ki inanamazsınız. Ayrıca Ali’nin sabah yediği yulafta da gayet çok miktarda meyve vardı. Ve meyvede de fruktoz isimli küçümsenmeyecek ciddilikte şeker bulunmaktaydı. Ali’nin yediği yeşil salata, kemirdiği mısır, severek yediği patates yemeğinde de şeker vardı. Bu sebeple ekstra işlenmiş şekere neden gerek var? Bence yok. Ama illa arada canımız tatlı bir şeyler isterse yenilebilecek farklı seçenekler mevcut. Geliştirmek tamamen sizin elinizde. Ben kendi kurtarıcı tarifimi paylaşıyorum, hurma topları. Bunu Ali’de bende, ikram ettiğim diğer birçok kişi de sevdi. Hem rafine şeker içermiyor hem de un kullanılmıyor. Ama tadı incirli brownie ye benziyor.  (tarifte incir de yok) 🙂 Pişmeden, çiğ kullanılması altın bonus!

 

MALZEMELER

3/4 su bardağı çiğ badem
1/4 su bardağı çiğ kaju
12 adet hurma
1 tatlı kaşığı hindistan cevizi yağı
1 yemek kaşığı çiğ kakao
1 tatlı kaşığı keçiboynuzu tozu
2 damla vanilya özütü

 

 

HAZIRLANIŞI

Badem ve kaju’yu un haline gelene dek rondodan geçirin.
Daha önceden 10 dk sıcak suda bekletilen ve çekirdeklerini çıkardığınız hurmaları ekleyin.
Hindistan cevizi yağı, vanilya özütü,keçiboynuzu tozu ve çiğ kakaoyu da ekledikten sonra rondoyu tekrar çalıştırın.
Eğer kıvamı çok karışamayacak kadar katı ise yarım kahve fincanı su ekleyebilirsiniz.
Karışımdan ceviz büyüklüğünden toplar yuvarlayıp çok üst üste gelmeyecek şekilde bir kaba alın ve buzdolabında en az 1,5 saat bekletin.
Hurma topları hazır :))

 

Hurma topları tarifi

 

Ellerinize sağlık, afiyet olsun 🙂

 

  • Referans: Ayşegül Çoruhlu – Alkali Diyeti

 

Fotoğraflar : Tuğçe Tüzün

 

KÖFTECİ ARNAVUT, BALAT

Bazı şeyler gerçekten çok lezzetli. Hem lezzetli hem samimi bir yer Köfteci Arnavut. Aslında bir aile işletmesi. Pişiren, hesap alan, servis eden 3 kuşak ailenin bu zamana taşıdığı torunları. Burası bir esnaf lokantası. Hani öğleden sonra 2 gibi gelindiğinde birçok yemeğin sonu gelmiş olan, 4 buçukta kapanan, nefis çorbası, gerçek piyazı, kare köftesi ve bir tane daha dedirten tatlıları olan lokal yerlerden. Masası, taburesi, bardakları hiç değişmemesi gereken orjinallikte. Su şişelerinin vintage lığı beni benden alan kısmı :))  Servis süper hızlı. Ekmeklerin kalın kalın dilimlenmiş halleri babannemin mutfağında hissetmeme neden olmuş olsa da ocak başından laf atan Rizeli ağbi bizi kendimize getirdi 🙂 Çevremdekiler rahatsız olmasın diye sessizce Dedim ki; ”burası kaçta açılıyor?” Hafifçe eğilerek, aynı sessizlikle (ve gizlilikle) ”Yedide” dedi. 🙂 🙂 🙂 Hazır cevap ve eğlenceli, sağolsun, çok yaşasın.

Köfteci Arnavut

Fiyatlar, klasik esnaf lokantası kıvamında. Balat’ın tarihi sokaklarında gezip, karnınız guruldamaya başladığında kendinizi atabileceğiniz en salaş mekan.  Güzelim turkuaz masasında oturup acı sosa bandırarak köfte yemek için çok geç saatlere kalmayın, köfte kalmadı dediklerini duyarsanız üzülürsünüz sonra.  Bu arada yeri çok kolayda. Mürselpaşa Caddesi üstünde Çiçekli Bostan sokağın hemen başındaki köşede.

Köfteci Arnavut, Balat

 

Köfteci Arnavut  (Mavi Köşe Lokantası)

Mürselpaşa Caddesi, No: 155, Köprübaşı, Balat
Tel:0212
531 66 52

 

AVOKADO TOST

Avokadooo.. Son zamanlarda ne çok meşhur oldu. Avokado aşağı avokado yukarı. Ay ben bi sevemedim şunu diyenler bile bu modaya yüzlerini ekşite ekşite ayak uydurdu. Kimi sağlıklı beslenme için kimiside sırf moda diye tüketse de aslında Avokado artılarıyla gerçekten de bulunmaz hint kumaşı. Tadı başta benimde damak tadıma uygun gelmemişti. Neden? Avokadoyu soydum,tabağa koydum. Hadi yiyelim dedim. Yok.. birşey eksik.. yada fazla.. hmm yemeyeceğim galiba ?  Birde şu avokado tost tarifini deneyeyim.

Efendim,bu güzelim meyveyi hayatımıza sokmam benim önüne geçilmez ‘sağlıklı beslenelim’ tabularım yüzünden oldu. Öğrendikçe tadı da güzelleşti, tariflerimde zenginleşti. Uzun süredir en çok yaptığım Avokado Tost tarifimi sizinle paylaşıyorum. Siz isterseniz salatanıza ekleyin, isterseniz makarnanıza garnitür yapın, isterseniz kahvaltıda tabağınıza dilimleyin. Benim favorim tost olan şekli 🙂

Avokado toast

Biraz faydalarından bahsedelim hadi.

Avokado da yağına tuzuna dikkat eden birinin asla yemeyeceği kadar yağ mevcut aslında. Şimdi bu cümlenin devamını okumasan bu yağın aslında iyi bir yağ olduğunu ve vücudun sistematik haraketine oldukça katkı sağladığını bilemeyeceksin. Neyseki okudun 🙂 Aynı omega 3 yağındaki mantık gibi, iyi kolesterolün artmasına yardımcı oluyor. Kalp – damar koruyucu ve bağırsak dostu. Kabızlığa derman olabilecek meyvelerden biri yani. Aynı zamanda vücudumuzu yaşlandıran serbest radikaller için bir antioksidan kalkan görevi de var. Ayrıca sporcular için bir protein kaynağı. Hatta spor yapanların mutlak surette öğünlerine eklemeleri gereken bir mucize diyebiliriz. Çünkü spor yaparken vücutta serbest radikallerde artıyor (yaşlanıyoruz), bağışıklıkta düşüyor (daha sık hastalanıyoruz), enerjimizde tükeniyor (avokado enerji metabolizmasını da tetikliyor), kolesterolümüz artabiliyor (avokado dengelemeye yardımcı oluyor) Bu yüzden ister spor yapan, ister sağlıklı beslenmek isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen, ister yaşlı isterseniz çocuk olun avokado alın, yiyin efendim.

Birde hamileler veya hamilelik düşünenler; bu avokado bir folik asit yuvası. Yiyin ki çocuklarınız topaç gibi sağlıklı bıcır bıcır olsun.

Aynı zamanda sarı nokta hastaları, o dünya paraya satılan lutein varya, avokado da var. Yiyin ki gözleriniz daha güzel görsün 🙂

Son olarak; alkaliyim alkalisin alkaliler. Avokado bir alkali besindir ve alkalilik çok ama çok önemlidir. Bunu ayrı bir post da daha ayrıntılı anlatıcam.

Avokado Tost tarifiyle sevgili veganlara da buradan selam olsun :))

 

IMG_0823-vert

Tarife geçelim;

Malzemeler

  • 1 adet olgun Avokado
  • Yarım diş sarımsak (tercihe bağlı)
  • 1 tatlı kaşığı Zeytinyağ
  • 1 tatlı kaşığı Limon
  • tuz

Olgunlaşmış (rengi siyaha yakın) bir avokadoyu ikiye kesin ve içini bir kaşık yardımıyla çıkarın. Çatalla kabaca ezdikten sonra rendelenmiş yarım diş sarımsak, zeytinyağ, limon ve tuzu ekleyerek karıştırın. Bu kadar 🙂

Sonrasında güzel bir ev ekmeğini nar gibi kızartın. Üzerine avokado ezmesini sürün. Üzerine tercih ettiğiniz peyniri (benim tercihim keçi peyniri) ufalayın. Son olarak ekmeğinize karabiber ve pul biber serpin, Avokado Tost hazır. Afiyetle yiyin.

Dilerseniz avokado sürdüğünüz ekmeğin üzerine pişmiş yumurta da ekleyebilirsiniz. Yada yine kızarmış bir ekmeğe güzel bir peynir sürüp üstüne avokado dilimleri koyabilir onun da üstüne az bir miktar acı sos dökebilirsiniz :))) off tam bir öğlen atıştırmalığı :)))

 

IMG_3854

Şimdi hemen pazara veya markete gidip birkaç güzel avokado beğenin. Olgun olanları bulamazsanız bile daha irice gördüklerinizi alın. Eğer birkaç gün buzdolabına koymadan dışarıda bekletirseniz olgunlaşır ve yumuşarlar. Bekleyemezseniz ezmeniz zorlaştığı için dilim halinde yada salataya eklenecek şekilde kullanabilirsiniz. Olgun olanlar (siyaha yakın renkte) gurme marketlerde genelde bulunuyor (makrocenter)

Afiyet olsun.

Yeşili sevin ♥

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

KABAK DOLMASI, EV YAPIMI ICE TEA İLE

Kabak Dolması yapmayı bilmeyen azdır diye düşünüyorum ama günümüzde özellikle kadının çalıştığı bir toplumda hala evde geleneksel yemekler pişirenlerin sayısının da azaldığını biliyorum. Ne yazıkki artık herşey hazır önümüze konulan, kısa sürede pişirilen pratik yiyeceklerden oluşmakta. Tavada hemen kızartılan tavuk veya bir parça et yanına yine dondurulmuş hazır patates kızartmasıyla sunulmakta. Eğer şanslıysak tabağın yanına sırf renk katması için bir tutam yeşillik konulmuş olabilir. Evde salata yapmak bile bazılarına zor gelebilir. Çünkü yeşilliklerin sirkeli suda yıkanması ve kurutulması uğraş gerektiriyor.

 

Daha pratik ve amerikanvari yiyeceklerin tüketilmesi varken insan neden dolma yapsınki? Yada şehirde iyi kurufasulyeciler varken evde neden fasulye ıslatılıp bekletilsin, pişirilsin, yensin? Pratik ve hızlı pişen yemeklere karşı değilim ama hızla yenilenen ve hazırcılaşan bir dünyada geleneksel yemeklerin arada bir pişirilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Yurtdışında ve ülkemizde köylerde geleneksel tariflerin değişmemesi için uğraşan ve buna hassasiyet gösteren insanların olduğunu görmek umut verse de , çoğunluk hızla gelişime ayak uydurmakta ve DEĞİŞMEKTEDİR. Daha kolay, daha basit, bezense daha sağlıksız ama göz alıcı olan yeğlenmekte olup ”hayatın her bölümü” daha lezzetsiz, huzursuz veya hastalıklı bir duruma dönüştürülmektedir.

 

Benim için mutfakta vakit geçirmek çoğu zaman kanepede televizyon izlemekten yada amaçsızca sosyal medyada zaman harcamaktan çok daha huzurlu ve heyecanlı oluyor. Ve siz ne düşünürsünüz bilmem ama çok daha VERİMLİ. Ortaya çıkan mahsülün iyi bir şekilde sergilenmesi işin en heyecanlı kısmı diyebilirim 🙂 Zihnimizi meşgul eden yaşam dertlerine bir süreliğine ara vermek, telefonu elinden bırakmak, gazete ve dergiyi sehpanın üstüne koymak, haber sunan spikerden af dileyip sevdiğimiz bir müziği açıp masaya oturmak artık bir aile geleneğimiz oldu ve bundan çok memnunum. Gelenekler önemlidir. Unutmayın; çocuklarımıza bırakabileceğimiz sayılı değerli şeyden biridir ve marketten hazır ve basit olarak satın alınamaz.

 

Şimdi gelelim tarife… Kabak dolması’ nda aslında herkesin stili farklıdır. Ben kendi stilimi kısaca anlatayım.

Malzemeler

  • 5-6 adet top kabak
  • 1 büyük soğan
  • 1-2 diş sarımsak
  • (İsteğe bağlı) kıyma
  • Her kabak için ortalama 1/2 yemek kaşığı pirinç.
  • Her kabak için ortalama 1 yemek kaşığı bulgur
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 1 olgun sulu domates
  • 1 dolu yemek kaşığı kuru nane
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1/2 çay kaşığı kimyon
  • tuz
  • iyi zeytinyağı

Kabak Dolması Tarifi

 

Hazırlanışı;

Soğanı ve domatesi bir kapta rendeliyoruz. Tüm malzemeleri koyup iyice karıştırıyoruz. İçlerini oyduğumuz (kendinize güzel bir kabak oyacağı alın) kabakların içlerini bu harçla dolduruyoruz. Kabakların baş kısımlarını çöpe atmayın. Onları kapak olarak kullanacağız bu kısımda. Eğer kabakları doldururken ağzına kadar sıkıca doldurursanız içleri tam pişmez ve kuru olur. Bu yüzden doldururken iç harcı bastırmayın ve üstten bir parmak kadar boşluk bırakarak pirinç ve bulgurun şişmesine izin verin. Kabakların baş kısımlarından yaptığımız kapakları üstüne kapatın. Yayvan ama kabakların boyutuna uyacak bir tencereye dizin. Üstüne son bir kez daha iyi zeytinyağı gezdirip ocağın altını yakın. Kabakların yarısının az daha üstüne çıkacak kadar sıcak su gezdirin. Gezdirdiğiniz suya da biraz tuz koyup kapağını kapatın. Ocak çok harlı olmasın. Arada bir kontrol ederek ortalama 30-40 dakika pişirin. Arada bir kabaklara çatal batırarak pişip pişmediğini kontrol edebilirsiniz. Kabak Dolması ‘nı ev yapımı içecekle servis edebilirsiniz.

Afiyetle…

 

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

ADANA’DAN HATAYA LOKMA LOKMA

Düğün sezonunu Hatay’da açtık bu yıl 🙂 Hatay, Adana ya yakın olunca bir lezzet gezisinden alamadık kendimizi. Böyle olunca gitmeden 1-2 gün az yiyelim de orada telafi ederiz mantığıyla Hatay uçağına biraz midemiz boş bindik 🙂 Neredeyse uçaktan iner inmez Uzun çarşı’ya yol aldık. Hatay’da vaktimiz kısıtlı, ufak bir şehir turu ve yemek sonrasında düğün için hazırlık. Uzun çarşı, kapalı çarşımıza benzeyen ve yerel ürünlerin satıldığı, lokantaların olduğu bir çarşı. Mis gibi güneşte kurutulmuş biber salçasının kokusu, domatesin rengiyle yarışırken,gözümüz yan taraftaki künefecide 🙂 Evin 6 aylık salça alışverişini yaptıktan sonra sonunda karnımızı doyuracağımız Kasap’a ulaşıyoruz. Biraz şans eseri aslında. Dışarıdan bakıldığında bir minik bir kasap gibi duruyor. Fakat içeri girdiğimizde bir restoranla karşılaşıyoruz. İsmi: POC KASABI Siparişlerimiz belli. Bir tepsi bir kağıt kebabı :)) Hemen buz gibi bakır kapta ayranımız geliyor yanında yeşilliklerle. Off off diye diye yiyoruz afiyetle :))

Tıka basa doyduktan sonra sıra tatlı da. Onun içinde yine çarşı içinde közde pişirilen bir tatlıcının dükkan önündeki minik taburelerine oturuyoruz. O nefis künefeyi yerinde yedikten sonra yönümüzü Saint Pierre Kilisesine çevirdik. Dağın içine doğru taşlar oyularak oluşturulmuş minicik bir kilise burası. Görülebilir de görülmeyebilir de 🙂

IMG_8032IMG_8044IMG_8042 IMG_8049-horz

Otele dönüp hazırlık yaptıktan sonra Hatay düğününün nefis mezeleri eşliğinde eğleniyoruz. Güneş ve Aline tekrar mutluluklar diliyorum canımlar 🙂 Yarın, Adana’dayız. Elimde lezzet dolu bir liste var 🙂 Sabahtan gece uyuyana kadar yemek yiyeceğiz :))

IMG_8082

Sabah otelden ayrıldığımız gibi Adana’nın yolları taştan,sen çıkardın beni baştan edalarıyla yola koyulduk. Zaten mesafe 190 km civarında. Yani Adana’ya vardığımızda baya acıkmıştık. Kahvaltı mekanımız; Birbiçer Ciğer 🙂 Adana’ya göre ciğer için geç bile kalmıştık aslında. Yine her restorandaki gibi yeşillikler bol bol geldi masamıza, ayranda yine buz gibiydi. Bir porsiyon 7 şiş. Ciğerler nefis. Ye yiyebildiğin kadar, koy şişini kenara.

IMG_8158

Biraz şehir turu lazım şimdi bize. Gelmeden bloglardan araştırmıştım biraz. Gezilecek birkaç yer var listemizde.

Adana Ulu Cami

Sabancı Merkez Camii

Taşköprü

Adana Merkez Park

Hepsi birbirine yakın. Zincirleme geziyoruz. Eğer vaktiniz varsa Arkeoloji Müzesini de gezin derim. Adananın simgesi Seyhan Nehri üzerindeki muhteşem Taşköprü gelenlerin fotoğraf çektirmeden gitmemeleri gereken yerlerden en önemlisi bence. Roma döneminden kalmış. Çok yakın bir zamana kadar araç trafiğine açıkmış ama artık kapatılmış. Bu köprü dünyada halen kullanılan en eski taşköprü olma özelliğini taşıyor. Tarihi değeri olan bu köprüden geçerek Merkez Camii ne doğru yürüdük. Oradan da Adana Merkez Parkı. Ben buranın böyle güzel olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. 33 hektar büyüklüğündeki bu güzel parkın içinde gezmek,çimlerde yuvarlanmak, çiçekli bahçelerinde yürümek, havuzlu köprülerinden geçmek çok ama çok keyifliydi. Tertemiz, bakımlı ve zevkliydi. Ama yavaş yavaş susamaya başladık. Galiba lezzet listemize bakıp serinleme vakti gelmişti :))

20160521_125352

IMG_8160IMG_8168IMG_8279IMG_822320160521_133426IMG_8179IMG_8218IMG_8193

Kazım Büfe

Vedat Milor’un Adana seyahatindeki en beğendiği noktalara göre listelediğimiz durakların 2.si Kazım Büfe. Gazipaşa bulvarı, Toros caddesi üzerindeki bu büfeye vardığımızda önünde gördüğümüz kuyruk daha denemeden lezzetini belgeledi aslında bize. Biraz sıra bekledikten sonra serin, tadı damağımda, kalbimi çalan MUZLU SÜT ‘üm geldi. Bir muzlu süt fanı olarak bu lezzete deli oldum desem yeridir. Sanırım keçi sütüyle yapılıyor. Ve bir porsiyonu 1,5 bardak olarak veriliyor. Bıyıklarda birikmiş süt herkesi gülümsetirken, Adana’da serinlemenin en güzel yolunu bulmuş bulunmaktayız. Kazım Büfe, en kısa zamanda yine gelicem bütün sütlerini bitiricem, görürsün!

IMG_8289

En Lezzetlisi

Şimdi karnımız yavaş yavaş tekrar acıkıyor. Aslında açlık değil bizimkisi aç gözlülük. Elimizdeki listeye bakıp Şırdancı BEDO’ya doğru yürüyoruz. Buarada Adana’yı bugün yürüyerek dolaştık, hava iyiki fena sıcak değildi. Beyler ‘şırdan şırdan’ diye tezahüratta iken biz sevgili can dostum Sinem’le Adana’nın en eski kebapçısı Mesut’u arıyoruz. Şırdancı henüz hazır değil, masalar kuruluyor. Bu yüzden önce Mesut’a geçiyoruz.

Gezdiğimiz her yer esnaf lokantası kıvamında yerler. Lüks beklemeyin sakın. O tarz yerlerde var evet büyük caddelerde beyaz örtüler serilmiş masalarında kadehleri su doldurulmuş insanlar, servis edilen yemeklerini lokmalıyorlar, gördük. Ama bizim yediklerimizi yiyebilmek için ülkenin birçok yerinden insan bu şehre akın ediyor. Ellerine bu lokantaların adreslerini yazmış, sokak aralarında hatta sanayi içlerinde bu lokantaları arıyorlar. Lezzeti, ustalığı ün salmış lokantaların müşteri kaygıları yok. Fakat kaygıları yok diye de saygısından veya hizmetinden, güler yüzlerinden geri kalmamışlar. İstanbul da ve birçok büyük şehirde malesef bu sorun var. Eğer ismini sattığınız bir yer işletiyorsanız belli müşteri kitlesi rahatlama yaratabilir. Müşteri kaygısı olmayan kaba personeller isminize leke sürebilir.

Kebapçı Mesut, lezzet avcılarının iyi bildiği, kendini kanıtlamış bir halk lokantası. Ustası hakiki usta. Hatta birçok ustaya ustalık yapmış mezun etmiş ancak yine de onun gibi olamamış kimse. Gülen yüz ve samimi yaklaşımla kendinizi annenizin mutfağında en sevdiğiniz yemeği yerken hissedebilirsiniz. Boş tabağı uzatarak ”anne bir tabak daha” diyecek gibi olmanız muhtemel. Öyle de oluyor. Aç beyler şırdanı beklerken bizim tabaklarımıza sulanınca amca oradan ”vermeyin yahuu” diyor gülümseyerek 🙂 Bir süre sonra bizi orada bırakıp Şırdancı Bedo’ya gidiyorlar. Bizde fırsat bilip tam birer porsiyon daha isteyecekken amca yaklaşıp ”doymadınız değil mi? En iyisi ben size bir porsiyon daha getireyim” diyor tüm sevimliliğiyle. Hah, tam ağzımızdan aldın amcacığım, harikasın! :))

IMG_8310IMG_8319

Storie Coffee Shop

Son olarak Toros Caddesinde bir cafe keşfettik. Çok eski değil aslında yeni bir cafe, konseptine bayıldık. Bize Karaköy’deki kahvecileri anımsattı. Fakat akşam çok geç bir vakitte geldiğimiz için kapanmak üzereydi. Yine de kahvelerimiz olurken işletmecisi bayanla biraz sohbet edebildik. Hergün güzel güzel sözler paylaşıyorlar kapının önündeki kara tahtada. İçeride neredeyse tüm günü geçirebileceğiniz rahat köşeler mevcut. Kahvesi leziz. Kurabiyeleride güzel görünüyordu. Bir dahakine gündüz ilk buraya geleceğiz 🙂

IMG_8337

Net; Adana ülkedeki en iyi yemek kültürüne sahip bölgelerden biri. Bir gün yeterli. Eğer fırsatlardan ucuz uçak bileti aratırsanız mutlaka tercihlerinize Adanayı ekleyin. Kalmak zorunda değilsiniz. Havaalanı şehir merkezine oldukça yakın, sıkıntı yaşamazsınız. Gelin ve iyice doyun. Bide mutlaka Kebapçı Mesut’a gidip 2 porsiyon kebepla birazcık samimiyet yüklenin.

Sevgiler.

IMG_8296

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

                       Sinem Güneş Sedef – Gökay Sedef 🙂

KYOTO’DA YEMEK VE KONAKLAMA

Muhtemelen hayatımda yediğim en taze yiyecekler Kyoto’da yediklerimdi.  Taze pişmiş uzakdoğu lezzetleri, bol baharatlı tatlarıyla kışkırtıcıydı. Tavuk veya balık yada et seçenekleri birçok sebze ile birleşiyor yanına da mutlak surette lapa pirinç ayrıca ekleniyordu. Birçok restorant yemekten önce soğuk yeşil çay ikram ediyor. Su, ücretsiz ve siz daha istemeden buzla karıştırılmış şekilde bardağınıza her daim ekleniyor. Pirinciniz bittiğinde ister ilave istiyorsunuz, istersenizde sıcak bekletilen tencereden kendiniz alıyorsunuz. Kyoto’da yemek bazen biraz karmaşık :))

IMG_5388

Biz ilk gün önümüze gelen ilk restorana girmiş ve ne yiyeceğimizi bilmeden sipariş vermeyi beklemiştik. Meğer restoranın içindeki makinelerden siparişimizi kendimiz girmemiz gerekiyormuş. Ekrandan istediğiniz yemeği-içeceği seçip ücretini makineye atıyorsunuz. Masanızda bir süre bekledikten sonra yemekler geliyor. İlk yemeklerimizin ne olduğunu çok anlamasak da hapur hupur yemiştik. Her yerde lezzetli birşeyler bulmanız mümkün.

20160507_212430

Pontocho bölgesi, Kamo nehrinin paralelinde daracık bir sokak. Sağlı sollu restoranların bulunduğu bu karanlık sokak sadece fenerlerin cılız ışığıyla aydınlatılıyor. Bazı restoranların kapısında kuyruk oluşmuş. Her biri öyle çekici ve esrarengiz ki, kapılarda asılı bayrakları çekip içeri bakmaya kalktığınızda neyle karşılaşacağınızı bilmeden büyük bir heyecan duyuyorsunuz. Bu dar sokakta yürüyüp hangi kapıyı açacağımızı düşünürken açık olan bir kapı gördüm. Önünden geçerken başımı içeri çevirdiğimde hayatımda gördüğüm ilk ”Geyşayla” karşılaştım. O kadar heyecan vericiydi ki, Memoirs of a Geisha filmindeki sahneler geçti gözümden bir bir. Küçük japon kızın yıl yıl büyümesi, eğitimleri ve sonunda gerçek bir geyşaya dönüşmesi. O sırada siyah ayakkabıları kapıya yakın merdivene konmuş önemli biri olduğu belli olan takım elbiseli adamın ceketi giydiriliyordu. Bembeyaz makyajı ve yeşil kimonosu ile ellerini birleştiren bu kadının bedeni yolcu ettiği adama dönüktü. Akşamın bu saatinde, sarı ışıklı fenerlerin aydınlattığı bu daracık sessiz sokakta karşılaştığım bu resim bana hafızamdan hiç gitmeyecek bir ”an” yaşattı.

20160507_212610-vert

Sake; milli içkileri. Tadı rakının daha hafif hali gibi. Sek ve minik bardaklarda içiliyor. Yerde oturup, sosyalleşiyoruz 🙂 Japon yemekleri gerçekten taptaze ve çoook lezzetli.

Bunun haricinde tripadvisor’da en iyi puan almış bir sokak suşicisine denk geldik birgün. Yine kapıdaki sırayı görüp denemeye karar verdik. Bu bir beefsuşi’ydi ve i-na-nıl-mazzdı! Buraya gelirseniz mutlaka deneyin.

20160508_184830-vert

Tabiiki Japon yemeklerinin vazgeçilmezi RAMEN. Bir noodle çorbası. İçine konulan makarnanın kalınlığına göre seçim yapıyorsunuz. Deniz ürünlü, vejeteryan veya tavuklu seçenekleri var. Bence en iyi yiyeceğiniz yer, Kyoto’nun mısır çarşısı kıvamındaki Nishiki Market. Burası bizim kapalı çarşımıza benzeyen, bol baharat ve yemek kokulu bir pasaj. Gezilmeli, alışveriş yapılmalı ve Ramen yenmeli-içilmeli 🙂

Kyoto'da yemek

Masalara monte edilmiş mini ocaklarda sipariş ettiğiniz eti pişirdiğiniz restoranlar var birde. Bunların çoğu kobe etini kullanıyor. İnce dilimlenmiş, kalın kesilmiş irili ufaklı seçenekler menüye eklenmiş. Pirinç yine ücretsiz ve sınırsız. Su da öyle. Kendin pişir kendin ye. Japonya da mangal, ohh misss :)) Kyoto’da yemek bir harika :))

IMG_7681-vert

IMG_7675

Kyoto’da yemek konusunda son olarak Kaiten Zushi’ler. Bunlar masalardaki ekranlardan boyutlarına göre sipariş ettiğiniz tabakların kayan bir bant üzerinden size ulaşmasıyla karnınızı doyuran restoranlar. Çok ucuz, çok lezzetli bir nigiri cenneti (yani bir top pirinç lapası üzerine kondurulmuş balık). Sipariş verdikçe veriyorsunuz. Boş tabaklar önünüzde birikiyor, yükseliyor :)) Siz daha çok daha çok yemek istiyorsunuz. Aman allahım, buna dur demek çok zor :)))

IMG_7832-vert

 

NEREDE KONAKLAMALI?

Aslında otobüs sistemi iyi yerleşmiş olduğundan nerede kalırsanız kalın sorun yaşamazsınız. Gezilecek yerler için zaten her gün 500 yen verip o otobüse bineceksiniz :)) Gion bölgesine yakın bir yerde kalırsanız elbetteki daha avantajlı olacaktır. Bir de bütçeniz izin veriyorsa Japon stili otel olan Ryokanlarda kalın. İşte ozaman bu şehirdeki japon yaşamını yatağınıza kadar hissedeceksiniz 😀 Lakin bu otellerde kendi yatağınızı kendiniz kuruyorsunuz. Yer yataklarında uyuyor, yerde oturuyor ve bolca japon çayı içiyorsunuz 😀 Eğer aksini istemezseniz sabahları japon kahvaltısı var. Biz kahvaltı konusunda Japonlara ayak uyduramadık. Tek sevmediğim yeme kültürü bu oldu. Nerde peynir? Nerde zeytin?

Bizim kaldığımız Ryokan da birçok japon otelinde olduğu gibi her gün temiz kimono verildi. Yatağınızı kurup, kimononuzu giyip öyle uyuyorsunuz. Bakın, kullanım klavuzu bile yapmışlar 😀

IMG_7705Kyoto'da Konaklama20160510_103628-vertIMG_7740-vertIMG_709820160509_074043-horzIMG_6500

 

Kaiten Zushi Restoran videosu için tıklayınız.

Otel:  Kyomachiya Ryokan Sakura Urushitei

SOYLE BANA ENGINAR

Enginar neden sevilmez? Söyleyeyim. Ben küçükken çevremdeki insanların yediği belli şeyler vardı. Mesela zeytinyağlı taze fasulye birçok evde pişer yenirdi. Yada yeşil şirinlik bezelye eşlikçisi beyaz pilavla mükemmel olurdu. Kışın özellikle her evin mutfağından bir çorbanın dumanı tüterdi yemek saati. Köfte-patates çocukların en sevdiği,makarna ise tembel bayanların vazgeçilmezi olurdu. Annem, tüm gün çalıştığı işten olabildiğince zaman kaybetmeden gelir pratik ama besleyici bir şeyler pişirmek üzere mutfağa atardı kendini. Bizim evde patlıcan da pişerdi, pırasa da, karnıbahar da. Annem et yemeklerinden haz almasa da babam için arada pişirirdi. Bense içinde et olan sebze yemeğini ayıklar,bir sonrakinin etsiz olması için anlaşma yapardım. Bide tavuk vardı eskiden,gerçeklerinden. Sevgili dedem özellikle benim için civciv alırdı, beraber hem besler hem severdik. İnfaz günleri haber verilmezdi bana. Ben arkadaşlarımla oyundan döndüğümdeki görüntü anneannemin ellerindeki tavuk bahçedeki sıcak su dolu leğende hızlı hareketlerle yolunmakta olurdu. Tavuğun uzun bir süre ocakta piştiğini ve o yoğun kokusunu halen hatırlıyorum.

Bizim evde birçok şey pişerdi de enginar pişmezdi. Annemin dediğine göre senede bir kez mutlaka yaparmış ama ben nedense hatırlamıyorum. Enginar pişen bir eve misafirliğe gidildiğinde ise kimse enginara el sürmezdi. Yada ne zaman ”enginar alır mısınız?” diye sorulduğunu duysam, ”almayayım, teşekkür ederim” diyen cevaplar enginarı tatma isteğimi hep erteledi.

Zaman sonra zaten sebze ve zeytinyağlı birçok şeyin sevdalısı olan ben,enginarın faydalarıyla birlikte bağımlılık yaratan lezzetini de öğrendim. Mutfağımda arz-ı endam eden enginarın en kolay pişirme yöntemini sevgili kayınvalidemin tarifiyle bulmuştum.

enginar 1

5 tane enginar için;

MALZEMELER

  • 2 orta boy soğan
  • 3 orta boy havuç
  • 1-2 avuç bezelye
  • tuz
  • şeker
  • 4/3 çay bardağı zeytinyağ

 

 

HAZIRLANIŞI

  1. Soğan ve havucun kabuklarını temizleyin.
  2. Soğan ve havucu zar büyüklüğündeki küpler halinde doğrayın.
  3. Varsa düdüklü veya derin olmayan genişçe bir tencereye soğan, havuç ve bezelyeleri koyun,karıştırın.
  4. Karışıma tuz, 1-2 küp şeker ve zeytinyağını ekleyerek boca edin.
  5. Güzelce yıkanmış enginarların çukur kısımları altta kalacak biçimde karışımın üstüne dizin.
  6. Bir miktar iyi suyu üzerine gezdirdikten sonra kapağını kapatarak ateşe koyun. (Su miktarı,alttaki harcın üzerine çıkacak kadar olmalı)
  7. Düdüklü tencere için 15 dakika pişme süresi yeterli oluyor. Normal tencerede yapıyorsanız enginarların pişip pişmediğini arada bir çatalla kontrol etmelisiniz.
  8. Piştikten sonra; enginarları bir servis kabına dizip içlerini harçla doldurup,üzerini dereotu ile süsleyebilirsiniz.
  9. Soğuduktan sonra,servis etmeden hemen önce üzerine biraz iyi zeytinyağı gezdirin.

 

IMG_8462

IMG_8457

 

Fotoğraflar  :  Tuğçe Tüzün

CHILI KOKULU TAYLAND

Tayland ‘da yemek yemek Hindistan’da  yemekten daha az cesaret istiyor bu bir gerçek. Abartıldığı kadar olmasa da hijyen şartı burada lezzetten çok sonra geliyor. Bir süredir bir uzak doğu ülkesinin tütsü kokusunu solumak, Budizmi yaşamak, gezi programlarında gösterilen deniz mahsüllü noodle ve pirinç yemeklerini tatmak için fırsat kolluyorduk. Bunun için en iyi tercihin Taylan olacağından emin olarak yaklaşık 9,5 saatlik yolculuğa katlanmak zor olmadı.

Eğer siz bir gezginseniz, lokal mutfaklar, sokak yemeklerinin her zaman ilk tercih olması gerektiğini bilirsiniz. Özellikle bu ülkede, evlerde yemek neredeyse hiç pişmiyor. Sokakları tam bir chili-et kokusu sarmış. Ve bu sabahın ilk ışıklarıyla beraber başlıyor. Kahvaltı kültürü hiç yok, uyanır uyanmaz işe gitmek için sokağa çıktığınızda arabalarda kurulmuş tezgahlardan şişe geçirilmiş etlerden tırtıklıyorsunuz 🙂

 

20150411_211007-horz

 

Mutfaksız Tai Halkı

Burada yemekler neredeyse gözünüzün önünde yapılıyor. Konulacak malzemeler hazır. Ne istediğinizi söylüyorsunuz ve pıt pıt malzemeleri tavaya koyup pişirip plastik tabaklar veya şeffaf poşetlere koyup eline veriyor. Sende bir kenara çekilip hanım hanım yiyorsun afiyetle. Halktan birçok kişide poşetlere konulan yemekleri evlerine götürüyor. Dışarıda sokaklar muazzam birer mutfakken evde yemek pişirmek gereksiz kalıyor tabi böylece.

 

Tayland yemekleri

 

Noddle zaten çok severiz ailecek. Ama burada bambaşka. Deniz mahsullüler vazgeçemediklerimiz oldu. Kocaman karidesler, yengeç eti gibi deniz mahsulleri taptaze ve ucuz. Hayatımda yediğim en jumbo karidesi galiba burada yedim 🙂

 

20150408_215110

20150408_125348-horz

 

Aklınıza gelebilecek her yerde yemek yedik sanırım. En iyi restorandan en köhne sokak tezgahına kadar. Sokaktaki yemeklerin lezzet üstünlüğünü hijyensizliğe bağlamak  mı yoksa genelde en aç olduğumuz zamanlarda tercih etmemizin sonucumu desek bilinmez ama hayatınızda bir kere olsun Tayland sokaklarında yemek yiyin derim.

Birde her yerde gerçekten aromalı nefis meyveler mevcut. Bu tropik meyveler, soyulmuş, dilimlenmiş ve soğutulmuş olarak yine poşetlerde satılıyor. Serinlemek, en çok ananasla güzeldi 🙂 Birde coconut içinde dondurmalar vardıkiiiiii… Amann Allahım!!! İçinde gerçek hindistan cevizi parçaları var. O sıcakta, yenilecek en güzel şeydi bu dondurma.

Gidebilirseniz mutlaka bir pazara da uğramalısınız. O güzelim meyveleri poşet poşet alıp sırt çantasıyla ülkeye getirmek, yemeye kıyamadıkları bir heyecan yaşatıyor sevdiklerinize 🙂  Paylaşmak, hep güzel ♥

 

ymk16

20150413_155049-horz

Tayland pazarı

20150412_141439

 

Yer: Pkutet, Bangkok (Chatuchak pazarı – Floating Market – Tapınaklar)

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün 

 

GAZIANTEP – HALFETI

 

Ali; yediği yemeklerin tabakta kalan izlerine bakarken ”çok pişmanım” der ve o buz gibi ayranından bir kaşık daha yudumlar… :)

Gaziantep ‘te İmam Çağdaş dediğinizde akan sular duruyor. Tek bir şubesi var o da hıncahınç dolu. İlk başta bir tatlı reyonu var,şerbetlerin berraklığı sizi sizden alıyor 🙂 Menüde ne yiyeceğimizi şaşırıp birkaç bir şeyden az az sipariş ediyoruz. Yanında mis gibi ayran geliyor.

Gaziantep

adana8

antep10

 

Gaziantep havaalanından kiralağımız bir Ford Focus ile Halfeti’ye doğru yola çıkıyoruz. Hava inanılmaz sıcak ve navigasyonumuz yok 🙂 Bu sayede kendimizi ŞanlıUrfa sınırına yakın biryerlerde kaybediyoruz,ta ki bir Jandarma Bey bizi durdurana kadar. Halfeti’ye gitmek istiyoruz deyince,çekim için mi geldiniz dedi? Karagül dizisi halen orada çekiliyordu. Gülümseyerek ”malesef” dedik.

 

Halfeti

Tarih Dolu Halfeti

Halfeti; inanılmaz güzellikte, bir o kadar da buruktu.  Eski Halfeti’de artık yerleşim yok. Ama burada çay içmenizi sağlayacak küçük bir işletme var. Hatta size köy usulü bir kahvaltı hazırlıyorlar çift omletli,çok demli çaylı. Eski Halfeti’de yaşayan herkes Yeni Halfeti’ye taşınmış ve burası ölü bir köy haline gelmiş. Sırayla parketmiş teknelerin birine binip gezebiliyorsunuz. Tekne gezisi sırasında sular altında kalmış 3 katlı okulun çatısını hala görebiliyorsunuz. Belki elinizi suya batırıp çatıya dokunursanız okulun eski zamanlardaki çocuk seslerini işitebilecek gibi hissediyorsunuz.

antep2

adana 11

img_3524

img_3539

Halfetideki eski köprü, fotoğrafçıların buradaki uğrak yeri olmayı hakediyor, bu asma köprüden yürümek (hatta sallanmak) çok keyifli. Köprünün bir ucundan diğer ucuna yürürken boş an için sabah çok erken saatte gelmek gerek.

engüz

Zeugma Müzesi

Gaziantep ‘de dünyaca tanınan ve övgüyü hakeden Zeugma Müzesi görülmesi gereken en önemli yer. Burası dünyadaki en büyük mozaik müzesi olma özelliğine sahip. En popüleri ortadan ikiye ayrılmış kabarık saçları ve hüzünlü bakışlarıyla Çingene Kız Mozaiği. Yapan sanatçı, gözlerinde farklı bir teknik kullanmış ve bu mozaiye bir ruh, bir duruş katmış. Hangi açıda durursanız durun, çingene kızın gözleri sanki sizi izliyor gibi görünüyor.

Siz siz olun Gaziantep’e gitmek için beklemeyin. Bu şehirde sizi bekleyen Çingene Kız’a doğru koşun.

img_3563

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün