KİNOA SALATASI, GREYFURT VE PEYNİR İLE

Kısırın yerini tutmazcılar için söylüyorum; kimse sizin bulgurunuza laf söylemiyor, kısırınızı elinizden almıyor! İstediğiniz kadar sevebilir, yiyebilirsiniz. :)) Ama bir de evin havalısı olarak görülen kinoa’ya şans tanıyın derim. Popülerliği son yıllarda artmış görünse de tarihi taa İnkalara kadar dayanıyor. Yüksek protein içermesi, lif ve mineral zengini olması, hele bir de bulgur gibi şişirmemesi var ya, onu baş tacı bile yapabilir. Benim en çok tükettiğim şekil Kinoa Salatası şeklinde olanı olsa da bunu çeşitlendirmek mümkün. Ben bu tarifi kışa uyarladım ve besleyici özelliği tavan yapan bir reçete oluşturdum.

Her kış olduğu gibi yine salgın bir hastalık var sokaklarda. Özellikle çocukların kalabalık olduğu ortamlardan zincirleme dağılan virüsün çokça dokunulan yerlerde (kapı kolu, masa) 8 saate kadar canlı kalabildiği bilinmekte. Ayrıca kapalı bir ortamda öksüren, hapşıran daha normali nefes alan enfekte kişilerin bulaştırdığı virüs havada da uzun bir süre asılı kalabiliyor. Aynı ortamdaki havayı solumaya maruz kalan kişiye bulaştığında ise belirtileri 3-7 gün içinde görülebiliyor. Unutulmaması gereken ilk şey; bu virüsün antibiyotikle tedavi edilmemesi.

Gripten Nasıl Korunuyorum?

Salgın dönemlerinde ben işin daha çok hastalık öncesi tarafına yoğunlaşıp, hastalanmamak için yapılması gerekenleri uygulamaya çalışırım. Genelde işe yarar ancak devamlılığı olmaması halinde boğazıma direkt yapıştığını da iyi hatırlarım. Kendi korunma yöntemlerimizi sıralayacak olursam;

1.Bir kere en korkulmayacak şeyin ”soğuk hava” veya ”üşümek” olduğunu savunabilirim. İnsanlar genelde hava soğuk olduğu için cam açmaz, evini havalandırmaz hatta çoğu çocuklu aileler üşümesinler diye çocuklarını dışarı çıkartmazlar. Bu kısım yapılan ilk hata olur genelde. Çünkü bildiğimiz gibi ”virüs, kapalı ortamlarda havada asılı kalır.”  Bizim evimizde kışın en az 6-8 kez cam açılır.

2. Bir diğeri kesinlikle sıvı tüketimi. Yaz aylarında rahatlıkla içebildiğimiz su kışın bizi zorlayabilir. Bunun için yapılabilecek en güzel şey; kocaman bir sürahiyi su ile doldurup içine sevdiğiniz birkaç aromatiği atmaktır. 2-3 dilim limon, bir çubuk tarçın ve belki bir tutam taze nane. Ben bazen soyduğum portakal kabuklarını atıyorum. Görünümü kötü olsa da aroması suyu rahat içilebilir kılıyor.

3. En önemli maddemiz, C vitamini alımı. Portakalın, mandalinanın, greyfurtun halen çokça üretildiği bir ülkede tablet olarak kullanmanın gereksiz olduğunu savunuyorum. Mahallenin pazarına kışın en çok turunçgiller almak için gitmelisiniz. Her gün aksatmadan yenilen bir porsiyon portakal tüm kış sizin kalkanınız olabilecek güçtedir. Denedik, kendimize ispatladık. Hastalıkları en çok kendine ispatlamak önemli değil midir zaten? Deneyin, sizde ispatlayın. Unutmayın; aksatmadan, her gün düzenli C vitamini!

4. Son olarak; eve girer girmez eller yukarı kuralı var! :)) Gün içinde özellikle metrobüs kullananlar beni daha iyi anlar. Ayakkabıları çıkart, montunu as ve hemen ellerini yıka!

Kinoa Salatası – Bir Yusufcuk Havalandı

Kinoa Salatası, Greyfurt ve Peynir İle – Malzemeler

1,5 çay bardağı Kinoa, yıkanmış ve tercihen 1 saat suda bekletilmiş

5-6 yaprak kıvırcık, doğranmış

1 küçük boy kırmızı soğan, piyazlık doğranmış

1/3 demet karalahana, çok kalın sapları ayıklanmış ve kıyılmış

2-3 salatalık, küp küp doğranmış

Yarım greyfurt, beyaz yerleri ayıklanmış ve küp doğranmış

Eski kaşar, yaklaşık 50 gr

Sosu için;

Çeyrek çay bardağı zeytinyağı

1 çay kaşığı hardal

1 yemek kaşığı nar ekşisi

Birkaç damla limon

tuz

Yapılışı;

Kinoa’yı yaklaşık 2 su bardağı su ile haşlayın. Haşlanırken bir miktar tuz atmayı unutmayın.
Soğanı ve doğranmış karalahana’yı bir tatlı kaşığı zeytinyağında kavurun. Çok öldürmeyin ve ılıtın.
Kıvırcık, salatalık, karalahana, soğan ve kinoayı bir kapta karıştırın.
Sos malzemelerini iyice çırpın ve salataya ekleyin.
Üzerlerine küp doğranmış greyfurt ve peynir parçalarını koyun.
Damak tadınıza göre ekstra nar ekşisi ekleyebilirsiniz.

Afiyet Olsun…

DANISH CINNAMON ROLLS

Kuzey ülkelerinde çok popüler olan tarçınlı bir çörek var. Özellikle Danimarka ve İsveç’te geleneksel bir yiyecek sayılan Kanel Snegle, söylenişi zor ama yapılışı kolay bir tarif. Ben ilk kez Kopenhag’da yaşayan arkadaşımı ziyarete gittiğim zaman yemiştim. O zamanlar yeni iş kabulünü aldığı gün, kutlama yapmak için aldığı tarçınlı çörekleri (danish cinnamon rolls) bisikletle deniz kenarına götürüp, kumların üzerine yaydığımız örtünün üzerinde birer sıcak kahve eşliğinde yemiştik. Düşünüyorum da; bence en güzel kutlamalardan biriydi.

Bu sabah erken uyanıp bir gece önceki biten mumları toplamak için oturma odasına geldim. Masanın üzerinde gazete kağıtlarına sarılmış kırmızı dalları gördüm. Belli ki bir çiçekçiden alınmamış, ağaçtan henüz kesilmişlerdi. Kışın güzelliklerinden birisi de bu yılbaşı çiçekleri bence, evde sıcacık ve huzurlu bir etki yaratıyor. O zaman dedim ki, evi daha çok ısıtayım. Kuzey ülkelerinden gelen geleneksel bir tarifle kolları sıvayıp sıcacık Tarçınlı Çörekler (Kanel snegle) pişirdim. 🥧 Ali, fırından süzülen tarçınlı çörek kokusuna uyanınca yanına taze çekilmiş kahve kokusunu ekledik ☕️ Ev, bu sabah her zamankinden daha keyifli ve huzurlu bir şekle büründü.

Bir fincan kahve ve fırından dumanı üzerinde çıkan bir şeylerin sizi bu haşin hayattan sıyırıp kendi konfor alanınızı yaratmanızı bu denli kolaylaştırdığına şaşırıyorsunuz. Aslında birçok şey bu kadar basit oluyor gözünüzde. Küçük mutlulukları yaratmak kolay, onları biriktirmek ve büyütmek de kolaylaşıyor gittikçe. Görüp yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Eskiden beni üzen şeylere kafa yormakla harcadığım vakti, şimdi başka şeyler üreterek, hatta başkalarını memnun ve mutlu ederek kullanıyorum artık.

Bu haftasonu Danish Cinnamon Rolls ‘lerimi başka sevdiğim insanlarla paylaşacağım. Aynı Ali’nin ben mutlu olayım diye sabah ağaçtan koparıp eve getirdiği kokinalar gibi…

Danish Cinnamon Rolls

Tarçınlı Çörek

Danish Cinnamon Rolls

DANISH CINNAMON ROLLS

MALZEMELER

Hamuru için;

  • 700 gr un
  • 2 paket maya
  • 130 gr pudra şekeri
  • 110 gr tereyağı
  • 400 ml süt
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • 1 yumurta sarısı (çırpılmış)

Dolgusu için;

  • 110 gr tereyağ
  • 90 gr şeker
  • 2 yemek kaşığı tarçın

HAZIRLANIŞI

  1. Tereyağını bir sos tenceresinde eritin. Sütü ekleyin ve ılıtın. Ilındıktan sonra 2 paket maya ekleyip karıştırın.
  2. Unu, pudra şekerini ve tuzu bir kapta karıştırın. Ortasını çukur yaparak tereyağlı sıvı karışımı dökün. Tahta bir kaşıkla karıştırın. Bir hamur elde edince tezgaha alın ve yoğurun. Yapışkan olmayan bir kıvama geldiğinde streç film ile sarın. Bir kabın içine yerleştirip üzerini temiz bir örtü ile örtün. Sıcak ve karanlık bir yerde yaklaşık 1 saat bekletin.
  3. Dolgu için; tereyağ, şeker ve tarçını bir kaba alın. Bir macun kıvamına gelene kadar iyice karıştırın.
  4. Fırını 200 C dereceye ayarlayın. Hamuru alıp tezgaha büyük bir dikdörtgen olarak şekilde yayın. Merdane yardımıyla inceltin ve daha büyük bir dikdörtgen hamur yapın. Üzerini tarçınlı harçla sıvayın. Tarçınlı macun hamurun her yerine eşit şekilde gelmeli. Daha sonra uzun tarafından başlayarak hamuru yavaş yavaş rulo yapın. Uzun bir rulo elde ettiğinizde 3 cm’lik parçalara kesin. Varsa muffin kalıplarına, yoksa bir fırın tepsisine dizin ve üzerilerine yumurta sarısı sürün.
  5. 200 C derece fırında yaklaşık 15-20 dakika pişirin.

Evinizdeki sıcacık paylaşımlarınız hiç eksilmesin!

Sevgiyle…

Tarçınlı Çörek

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

TATLI PATATESLİ VEGAN BURGER

Bu aralar blog için yeni bir şeyler yazamadım. Halbuki bu tarifi neredeyse bir ay önce hazırlamıştım. O zamanlar yazdı. Hava, fırının sıcaklığını kaldıramayacak kadar sıcaktı. :)) Bir hamburgeri kan ter içinde yemek ne demek bilir misiniz? Hele ki her ısırıkta ağızda yayılan Sriracha’nın acısı sıcakları daha da sıcak yapınca. Tatlı Patatesli Vegan Burger tarifi için havanın soğumasını beklemek çok iyi oldu. Çünkü fırınımız uzun süre yanacaktı!

Neden Vegan?

Hayır. Henüz vegan değilim. Olabileceğimi de sanmıyorum. Ama uzun zaman almayacak bir tarihe kadar Vejetaryen olma ihtimalim yüksek. İkisi devamlı karıştırılan kavramlar biliyorum. İkisi de et yemiyor. Ancak Veganlar hayvanlardan üretilen hiçbir şeyi tüketmiyor. Yani yumurta, süt, yoğurt gibi. Sütü zaten içmiyorum ama yoğurt ve yumurtasız nasıl yaşanır emin değilim.

Neden et yemeyelim? Vejetaryenliği halen hayvan sevgisi veya hayvan hakları koruyucuları zannedenler var. Bu aslında tahmin ettiklerimizden de çok geniş bir kavram. Öncelikle yediğimiz hayvanlar televizyonda gördüğümüz kırlarda dolaşan neşeli inekler, koyunlar değiller. Hayata geldikleri andan itibaren garip kimyasallar ve antibiyotikler yedirilen garip canlılar. Sindirim sistemimiz (özellikle bağırsaklar) otçul hayvanlarınkine benzer. Eti sindirsek de aslında otçul bir tür olarak yaratıldık. Et yiyenlerin kabızlık, kolon kanseri, meme kanseri, hemoroid, hazımsızlık ve yüksek tansiyon gibi hastalıklara daha sık yakalandığı ve kalp krizi riskini de arttırdığı bilinmekte. Ette bulunan hormon ve kimyasalların insan bedenine işlemesi, etin virüs ve mikrop içermesi yanında kanserojen olması önemli sağlık etmenleridir.

Şimdi neden Vejetaryen olalım sorusunun benim için asıl cevabına gelelim.

Dünyada tarım alanlarının çoğunun insanları beslemek için değil de hayvanları beslemek için kullanıldığını biliyor musunuz? İnsanoğlu, ürettiği her bitkiyi tüketse dünyada açlık sorunu diye bir şey olmayacaktı. İklim değişikliği çok hızlandı. Bunun sebebi sadece sanıldığı gibi şehirleşme, egzoz veya fabrika atıkları değil. En büyük pay; hayvancılık.

Büyük baş hayvanlar bizim 4 katımız kadar azot salınımı yaparlar. Bu da bir mezbaha hayvanın atmosfere ciddi bir iş çıkardıklarını gösterir. Ayrıca onları beslemek için ayırdığımız tarım arazileri şaşırtacak kadar büyük. 10 dönümlük bir arazide sadece 5 kişiye yetecek kadar sığır eti üretilirken 60 kişiye yetecek kadar buğday üretilebilir. Her yıl sığır ve inek yetiştiriciliğine yer açabilmek için ormanlar yakılıyor. Orman yangınları azot salınımına en çok katkı sağlayan bir diğer şey. Dünya’nın akciğerleri yağmur ormanları, hamburgerimizin arasına koyacağımız köfte için yok ediliyor. Yine her yıl yüzlerce hayvan türü yağmur ormanlarının tahribatı yüzünden yok oluyor.

Hayvan yetiştiriciliğinin bir diğer tükettiği şey ise; tatlı su kaynakları. Afrika’da temiz su kullanabilmek için onlarca kilometre su taşımak zorunda kalan insanları düşündükçe sadece et tüketimi yüzünden harcanan kaynaklar çok can sıkıyor. Amerika gittikçe şişmanlarken, hayvanlarına sağladıkları kadar tahıl sattığı Afrika gittikçe zayıflıyor. Dünya daha çok dengesizleşiyor. Atmosfer giderek bozuluyor ve insanlar tükettikleri kadar üretmiyor. Mezbahalardaki hayvanlar mutsuzluk ve dehşet içinde öldürülüp tabağımıza geliyor. Nefes alan, gören, işiten ve duyguları olan bir canlının, son bir saatinde korku içinde kanla yıkanmış bir odaya itilip parçalanmayı bekletilmesi insanlık dışıdır.

Son olarak; izlemeniz için tavsiye edeceğim bir film var. İsmi: Okja. Sistemi ve günümüz üretim/tüketim çılgınlığını eleştiren film Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarıştı. Güzel bir anlatımı ve mesajı var. Fırsat bulursanız mutlaka izleyin.

İşte bu tarif, bu yüzden ”Vegan Burger”. Daha önceki vegan tariflerim gibi, lezzetini asla küçümsememelisiniz. Çok ciddiyim. :)) 

 

İçine konulan malzemenin (özellikle siyah fasulye) iyice ezilmiş olduğuna emin olun. Benimkiler biraz az ezilmiş :)) Bir diğer dikkat konusu, tatlı patates normal patatese göre daha çabuk çürüyor. Aman dikkat, tarifi yapacağım diye aldığınız tatlı patatesleri başı boş bırakmayın. Halen pahalılığından bir şey kaybetmemiş olduklarından içiniz yanmasın. :)) Ayrıca tatlı patatesin çok zengin lif ve beta karoten kaynağı olduğunu bilelim ki yedikçe antioksidan özelliğiyle tazeleneceğimizi de hatırlayalım. ;)) Diğer tüm iyi ve fayda sağlayan özelliklerini yazının bilgi sağlama ortalamasını aşmamak için saymıyorum. Bu yazıda yeterince sağlam bilgi var. ;)) 

 

 

MALZEMELER

Vegan Burger İçin;

  • 2 adet Tatlı Patates (
  • 1 su bardağı Siyah Fasulye (haşlanmış)
  • 1/2 su bardağı pirinç veya kinoa (haşlanmış)
  • 4 -5 dal yeşil soğan (ince doğranmış)
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağ
  • tuz, karabiber, toz paprika

Ayrıca;

  • Kırmızı soğan (yuvarlak doğranmış)
  • Marul
  • Fesleğen
  • Guinness Sos
  • Sriracha

HAZIRLANIŞI

  1. Önceden 200 derecede fırınladığınız tatlı patatesleri ezin.
  2. Siyah fasulye ve pirinci de iyice ezin.
  3. Tüm malzemeleri karıştırıp, yuvarlak köfteler haline getirin ve fırın tepsisine dizin.
  4. 35-45 dakika boyunca fırında pişirin. Ne kadar çok fırında tutarsanız o kadar daha sıkılaşıp sertleşecektir.
  5. Malzemeleri hamburger ekmeğine dizin, sosları dökün ve afiyetle yiyin.

 

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

EV YAPIMI CHİLİ SOS

Uzakdoğu yemeklerine bayılıyorum! Özellikle Tayland’da yapılan noodle,  tavuk ve çeşitli deniz ürünlerinin neden bu kadar lezzetli olduğunu düşündüm. Nedenini; hem can yakan hem de mest eden o sosta buldum, CHİLİ SOS! Gidip görenler bilir, nerede yemek yerseniz o sos mutlaka masada durur yada yemekle birlikte bizdeki ketçap-mayonez gibi hemen masaya getirilir. Sosu yemeğe kattıkça yemek güzelleşir, gözlerden yaşlar akar, akar ama yine de yemeden geri durulmaz. Markette satılanları da var ama bana aşırı yapay geliyor ve uzakdoğu gibi kokmuyor :)) Yani gerçek chili sos’un özel malzemeleri var ve onlar hazır olanlara konmuyor. Mesela zencefil.

Herşeye alev alev bir acı kattığı gibi içindeki özel malzemelerle lezzette katıyor. Yemeğin kokusu ve lezzetini tamamen değiştiriyor. Yemeklere pişirme aşamasında koyabileceğiniz gibi piştikten sonra üzerine dökebilirsiniz. Yada kalbiniz dayanıyorsa kızartılmış ürünlere (karides, kalamar, patates, cips vs) batırarak da yiyebilirsiniz. Dolapta kapağı kapalı cam bir kavanozda saklarsanız uzun süre kalabilir. Ben hiç uzun süre tutamadım, tam bir zaman dilimi veremiyorum. :)))

Şimdi uzak doğuyu ayağımıza getiren Ev Yapımı Chili Sos tarifinin malzemelerine geçelim.

MALZEMELER

  • 1 su bardağı su
  • 1/2 su bardağı pirinç sirkesi
  • 1,5 yemek kaşığı hindistan cevizi şekeri veya esmer şeker
  • 1 yemek kaşığı ketçap
  • 3 çay kaşığı kurutulmuş toz chili veya 2 adet taze chili biberi
  • 4 diş sarımsak
  • 20 gr taze zencefil
  • 1 çay kaşığı taze çekilmiş karabiber
  • 1,5 yemek kaşığı mısır nişastası

HAZIRLANIŞI

  1. Sos tenceresine su ve sirkeyi koyup kaynayana kadar ateşte tutun.
  2. Zencefil, sarımsak ve chiliyi koyun. (Taze chiliyi ince ince doğrayın ve doğrarken elinizi yüzünüze sürmemeye dikkat edin)
  3. Ketçap, şeker, karabiberi de ekleyin. 3-5 dakika kısık ateşte pişirin.
  4. Son olarak Mısır nişastasını bir çırpıcı ile çırparak ve azar azar dökmeye başlayın. 2 dakika daha karıştırın.
  5. Ocaktan alıp soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra cam bir kavanoza boşaltın. Kapağı kapalı buzdolabında saklayın.

Not: Dolapta sakladığınız sos koyulaşıyor, merak etmeyin. Topaklanmış görüntünün olmasını istemezseniz son aşamada sosu blender dan geçirin.

 

 

Sevgiyle.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

SMOOTHİE BOWL VE RAWNOLA

İlk Smoothie Bowl ‘umu tabiki sağlıklı yemekler diyarı Bali’de yemiştim. Nalu Bowl, Bali’nin olmazsa olmaz cafelerinden biri ve çılgın smoothie kaseleri yapıyorlar. Finn Bar’da gün batımından hemen önce elime bir martini almak yerine bu tutku dolu kaselerden almayı tercih etmiş ve romantik günün rengini ağzımdaki o güzelim tatla söndürmüştüm. Aradan geçen bir koca yıl içinde kendi kaselerimi oluşturup şekillendirmiştim. İçerik benzer olmasına karşın süsleme aşaması tüm kasenin resmini değiştirebildiği gibi lezzeti de değiştirebiliyor. Bu yüzden damağınıza iyi gelen aynı zamanda da yararlı tohumları kullanarak müthiş lezzetler çıkarabilirsiniz. 

Tarifte dikkat edilmesi gereken şey içine konan malzemenin dondurulmuş olması. Bu yüzden buzluğunuzda mutlaka dondurulmuş meyve (özellikle de muz) bulundurun. Eğer donmuş meyveden yapmazsanız kase yerine bardak kullanırsınız. Onun da birkaç örneğini paylaşacağım. Öncelikle tutku dolu Smoothie Bowl ile başlayalım.

MALZEMELER

  • 2 adet dondurulmuş muz
  • 8 – 10 adet blueberry
  • 1 su bardağı ev yoğurdu
  • 2 – 3 kaşık vanilyalı dondurma
  • Süslemek için çiğ badem, kaju, rawnola (tarif aşağıda)

HAZIRLANIŞI

  1. Dondurulmuş muz, blurberry, ev yoğurdu ve dondurmayı smoothie makinasından geçirin. (veya blender)
  2. Bir kaseye boşaltın ve üzerini dilediğiniz gibi süsleyin.

 

Smoothie Bowl

 

RAWNOLA 

Buzdolabınızda bir kavanoz dolusu Rawnola varsa gözünüz arkada kalmasın. Yoğurda, süte, meyveye karıştırın gitsin. Doğal şeker sağlayan hurma’nın güzelleştirmediği şey yok. Bu tarifin de baş tacı hurma. Sindirimi düzenlediği gibi, vücuttaki atıkları ortadan kaldırır. Yulaf, yavaş bırakılan bir karbonhidrat olduğundan bize daha uzun süreli bir enerji sağlar. Özellikle spor öncesi yavaş karbonhidrat tüketilmesi yağ yakımına da katkı sağlamaktadır. National Taiwan College of Physical Education’da yapılan bir araştırmada bu şekilde beslenen sporcuların daha uzun süre yorulmadan çalışabildiklerini doğrulamıştır. Rawnolaya en çok yakışan kesinlikle Ev Yapımı Badem Sütü. Bir kaseye biraz badem sütü, rawnola ve dilediğiniz meyveleri ekleyerek sağlıklı bir sabah kahvaltısı yada öğlen atıştırmalığı yapabilirsiniz. Smoothie Bowl vazgeçilmezi!

Rawnola

MALZEMELER

  • 10 adet hurma
  • 2 su bardağı yulaf
  • 1 su bardağı öğütülmüş hindistancevizi
  • 2 kaşık Hindistan cevizi nektarı veya agave şurubu

HAZIRLANIŞI

  1. Şurup hariç tüm malzemeleri robottan geçirin.
  2. Çok güçlü bir mutfak robotunuz yoksa hurmaları yulaf ve hindistancevizini öğüttükten sonra 2 şer 3 er ekleyerek devam edin.
  3. En son şurubu yavaş yavaş ekleyerek karıştırın. Bu işlem daha yapışkan olmasını sağlayacak.
  4. Son olarak rawnolanızı bir kavanoza boşaltın ve buzdolabında saklayın.
  5. Buzdolabında 2-3 hafta boyunca kalabilir.(Tabi eğer yemeden durabilirseniz)

 

MANGO – PASSİON FRUİT SMOOTHİE

Avokado canavarı olarak görülsem de aslında aynı zamanda da Mango kraliçesiyim. Smoothie ye en çok yakışan meyve bence bu. Bir gün bu smoothie’yi yaparken en yakın arkadaşım Sinem bana şöyle demişti; ”Ben Mango’yu smoothie’ye koymaya kıyamam!” :)))))) Eğer bu içeceğin tadına bakmamış olsaydım, kesinlikle aynı fikirde olurdum. İçine avokado koyduğumuz için kremamsı bir kıvam alıyor. Puding gibi. Diğer smoothie bowl tarifinden biraz daha farklı.  Üzerine çok farklı meyve veya tohum koymayı sevmiyorum. En güzeli eğer bulabilirseniz passion fruit’le süslemek. Tadına, kokusuna daha fazla dayanamayacaksınız.

 

MALZEMELER

  • 1 adet Mango
  • 1 adet Avokado
  • 1 su bardağı ev yoğurdu
  • 1 adet Passion Fruit

HAZIRLANIŞI

  1. Mango, avokado ve yoğurdu blender dan geçirin.
  2. Üzerini passion fruit ile süsleyin.

 

BÖĞÜRTLEN SMOOTHİE

Yaz aylarının kurtarıcısı. Her yerde güzel böğürtlenler bulmak mümkün. Buzluğa atın ve canınız tatlı bir şeyler istediğinde bunu yapın. Zaten dolapta hazır Rawnolanızda var artık değil mi? :))

 

MALZEMELER

  • 2 adet muz
  • 1 avuç böğürtlen
  • Yarım avokado
  • Yarım bardak ev yoğurdu
  • Yarım bardak soya sütü (veya badem sütü)
  • Rawnola ve istediğiniz tohumlar

HAZIRLANIŞI

  • Muz, avokado ve böğürtlen, yoğurt ve sütü blender’a atın.
  • Rawnola ve tohumlarla süsleyin.

NOT: Tüm tariflerden iki kişilik kase yapılır.

Afiyet olsun,

Sevgilerle.

EV YAPIMI BADEM SÜTÜ

Hayvansal sütün bedenime olan olumsuz etkisi farketmem birkaç yıl öncesine dayanır. Starbucks’da kahve siparişi vermek için beklediğim bir gün aklıma birşey gelmişti. Kahvemi süt ile birleştirmeyi sevsem de sütün şişkinliğini sevmiyordum. Yok muydu bu starbucks da badem sütü? Soya sütü? Sipariş alan ince yapılı çocuk ve ondan biraz daha tombulca duran kıza ”Sizde sadece inek sütü mü var?” deyivermiştim.  ”?!!..?”  Ne sorduğumu ilk başta anlayamasalarda ”yani badem sütü de var mı demek istedim” deyince birbirlerine bakıp gülüştükten sonra nihayetinde ”hayır” cevabını verebilmişlerdi. Sorumun biraz fazla direk olduğunu kabul ederek anlamsız ve komik olmadığını düşündüm. Çünkü inek sütüne olan hassasiyetin henüz keşfetmemiş olanlarda dahil birçok kimsede yaşandığını biliyordum. Şimdilerde Starbuckslara soya ve badem sütü seçeneği eklenmesine en çok sevinenlerdenim.

Sağlıklı beslenmeye bulaşan, bulaştıkça bulaşan biri olarak sütümü de elbette kendim yapmak istiyorum. Çiğ bademlerime tereddütsüz kıydığım ev  yapımı badem sütü ile yaptıklarım arasında chia pudingi de var. Tarifini bir sonraki postta vereceğim. Hepsi çok basit olmasına karşın sağlıklı ve pratik. Ben tarife tatlandırması için bir miktar agave ve vanilya özütü ekliyorum. Tatlandırıcı olarak biraz pekmez de kullanabilirsiniz. Ama bunlar konmak zorunda değil. 

MALZEMELER

  • 1 su bardağı çiğ badem
  • 800 mg içme suyu
  • 1 çay kaşığı agave
  • 1 çay kaşığı vanilya özütü

HAZIRLANIŞI

  1. Bademleri bir gece önceden temiz suda bekletin. (en az 6 saat)
  2. Bekletilmiş bademleri temiz sudan geçirip süzün. Bir blender a alın.
  3. Suyu, agaveyi ve vanilya özütünü ekleyip 2 dakika boyunca arada blender ı dinlendirerek çalıştırın.
  4. Sütü tülbentten geçirerek bir kaseye süzün ve daha sonrasında bir şişeye boşaltın. 
  5. Buzdolabında 3 güne kadar saklayabilirsiniz.

Ev yapımı badem sütü

Afiyet olsun.

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

RAW BLACKBERRY CHEESECAKE

Tutkulu, lezzetli ve dayanılmaz olduğu kadar, yememek için kendinizi tutmanıza asla gerek olmayan bir mor rüya. Çünkü içinde sizi zora sokacak çirkin hiçbir şey yok. İyi demlenmiş bir filtre kahvenin yanına Hurma Topları‘ndan sonra yakıştırdığım en güzel şey. Hazır her yerde mis gibi böğürtlenler bulmak mümkünken, Raw Blackberry Cheesecake için kolları sıvamanın da tam zamanı.

Tarife geçmeden önce biraz Raw Food olayından bahsetmek istiyorum size.  Raw Food; yani Çiğ Beslenme, aslında dünyanın en eski beslenme şekillerinden biriyken, aynı zamanda da geleceğin beslenme şekli olarak tarif edilebilir. Sebze, meyve ve tohumların besin değerlerini bozmadan, pastörize etme, kavurma veya ısıya maruz bırakmadan doğanın bize sunduğu en saf haliyle tüketmemiz gerekiyor. Bu canlı olan besinleri canlı olarak vücudumuza almamız Raw beslenme tarzının en önemli ilkesi.

Peki ne işe yarar Raw Beslenme?

  • En başta enerjinizi yükseltir.
  • Vücudunuzun alkali olmasına destek sağlar.
  • Hücreleri yeniler ve bozulmasını engeller.
  • Daha parlak bir cilt ve daha rahat bir uyku sağlar.
  • Sindirimi de çok ciddi oranda kolaylaştırır. Bu saydıklarım çiğ beslenmenin yaptıkları arasında en sevdiklerim. :))

En önemli tatlının baklava, sofranın olmazsa olmazının ekmek olduğu toplumumuzda Raw Beslenme’nin tutunmayacağını düşünebilirsiniz. Ancak çiğ beslenme tamamen bir yaşam tarzı. Vejeteryanlık veya alkali beslenme gibi Raw food beslenme de bir tercih. Hani milattan önce, ateş bulunmadan ilk insanların yaptığı gibi. Onlar da besinleri ilk buldukları şekliyle yiyorlardı. Bu beslenme şeklinde inek, koyun gibi süt ve süt ürünleri pastörize edildiğinden kullanılmıyor. Bunun yerine hindistancevizi sütü veya soya sütü gibi bitkisel bazlı sütler kullanılıyor. Sebzeler içeriğindeki enzim, bakteri ve vitaminin yok olmaması için sadece 45 derecenin altında ısıtılabiliyor. Pişirilmiyor ama kurutulabiliyor. Alkol ve kafein Raw Beslenme listesine dahil olmayan içecekler. Bizler böylesi lezzetli tariflerimiz ve geleneksel yemeklerimiz varken ne kadar Raw beslenebiliriz bilmem. Ama olabildiğince çiğ beslenmenin sağlık açısından öneminin çok ama çok büyük olduğuna hemfikir olabiliriz. %60 Çiğ, %40 Pişmiş beslenme bile hayatımızda önemli bir farklılık sağlayacaktır.

 

Bana raw beslenmeyi delice sevdiren şey; Bali seyahati olmuştu. Vücuduna ve ruhuna kıymet veren bu insanlar yoga yapıyor ve temiz besleniyorlardı. Her yerde Raw dükkanlar vardı ve yiyeceklerin hepsi birbiriyle lezzet yarışındaydı. İlk Raw Cheesecake’imi korkarak burada yemiştim. Üzerine yediğim diğer lezzetli herşey bana bu beslenmenin asla lezzetten yoksun olmadığını öğretti. Sağlıklı beslenmenin de kesinlikle lezzetsiz olmadığı gibi. Bali’de yediğim o muhteşem cheesecake den esinlendiğim Raw Blackberry Cheesecake tarifimi zevkle sizinle paylaşıyorum.

Raw Blackberry Cheesecake

MALZEMELER

Alt tabanı için;

  • 100 gr çiğ fındık
  • 50 gr badem
  • 30 gr hindistan cevizi tozu
  • 1 yemek kaşığı hindistancevizi yağı
  • 1 yemek kaşığı Agave şurubu
  • 1 tatlı kaşığı Vanilya özütü
  • 1 çimdik tuz

Ara Kreması için;

  • 220 gr çiğ Kaju
  • 3 yemek kaşığı hindistancevizi yağı
  • 1 çay bardağı hindistancevizi sütü 
  • 1,5 limon suyu
  • 3 yemek kaşığı Agave şurubu

Üst Kreması için;

  • 50 gr böğürtlen

 

 

HAZIRLANIŞI

  1. Kajuyu kapağı kapalı olarak en az 6 saat temiz suda bekletin. (Bu işlem tohumun içindeki tüm enzimlerin aktive olmasını sağlayacak)
  2. Alt taban malzemelerin tamamını rondoya koyarak parçalayın.
  3. Kelepçeli tart kalıbının altına pişirme kağıdı koyun ve taban malzemesini doldurun. Üzerini iyice düzelterek bastırın, sıkıştırın. Buzlukta 2 saat bekletin.
  4. Dinlendirilmiş kajuyu temiz sudan geçirerek süzün ve blender’a alın. Ara Krema Malzemelerini koyarak blender’ı çalıştırın. Krema karıştırılmayacak kadar yoğun olursa bir miktar su ekleyin.
  5. Kremanın yarısını buzluktan çıkardığınız tabanın üzerine yayın ve tekrar buzluğa koyun. (1-2 saat)
  6. Kalan yarısına böğürtlenleri ekleyin ve blender’ı çalıştırın. Bu mor karışımı da buzluktan çıkardığınız ara kremanın üzerine güzelce yayın. Böğürtlenlerle süsleyin. Buzluğa koyun. En az 5 saat bekletin.

Afiyet Olsun.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün

DUBLİN YEME – İÇME REHBERİ

Dublin, İrlandalı grupların müzikleriyle şenlenen barlarıyla ünlenmiş olsa da yemek konusunda da çok başarılı. En başta ülkenin geçim kaynağının hayvancılık. Kırsala olan gezilerinizde çayırlarda özgürce otlayan hayvanları görmeniz, etin lezzetini tahmininize yardımcı olacak. Özellikle fabrikasyon et yediğimiz ülkemizden buraya gelince, kırmızı etin, tavuğun tadını hatırlamak için hep et yemek isteyebilirsiniz :)) Ayrıca yemyeşil çayırlarda gezen benekli ineklerin sütleriyle yapılan dondurmaları, Dublin’e uğrama nedenleri arasında. 

Kısa süren İrlanda gezisinin büyük bir kısmını yeme – içme rehberini hazırlayabilmek için harcadım. Daha öncesinde ince ince araştırdığım restoranlar ve evinde kaldığımız ailenin lokal önerileriyle zenginleşen değerli bir rehber ortaya çıktı. Eğer yolunuz Dublin ‘e ve İrlanda’nın keskin manzaralarına düşerse, bu rehber işinize yarayacaktır. Haydi başlayalım!

BROTHER HUBBARD

İki ortağın önce sadece kahve ve kek ile başlayıp, genişleyen bir menüye hitap ettikleri bir yerdeyiz şimdi. Burası zamanla menüye kahvaltı, öğlen atıştırması, akşam yemeği hatta bir de yemek kitabı ekledikleri bir cafe. İrlanda geleneksel yiyeceklerinden farklı, özgün ve orijinal bir yer. Diyorlar ki; ”Farklı olmayı seçtik. Şüphesiz menüde İrlanda kahvaltısı veya Benedict yumurtası harika olurdu ama biz bu klasiklerden kaçınmaya karar verdik. Öğlen yemekleriyle büyük bir kızartma veya bir şişe Coca-Cola alamayacakları için bazen müşterileri kaybettik ancak çok daha fazla müşteri kazandık. Yiyeceklerin daha fazla yaratıcı olması gerektiğine inandık.” Kahvesi ve kahvaltısını tatmadan asla Dublin’den geri dönmeyin. Mükemmel bir bakış açısı! 

 

SASHA HOUSE PETİTE

Dublin’in ilk Fransız/Slav kahve ve pasta evi. Kendi mikro kavrulmuş kahvelerini üretiyorlar. 250gr’lık paketlerde satışı olan kahvelerden satın alabilir veya minik sevimli atmosferinde lezzetli tatlılarıyla kahvenizi içebilirsiniz.

 

BOBO’S BURGER

Şehirdeki en iyi burgerci. İrlanda sığırlarından yapılma köfteleri birçok farklı seçenekte malzemeyle birleşerek güzel bir menü oluşturulmuş. Her öğlen uğrasak sıkılmadan yiyebilirdim. 4 günlük seyahatte sadece 2 kez uğrayabildik. Salataları ayrı güzel. Keçi peynirli pancarlı salataya bayıldım. Farklı tatlar denemek isteyenler için seçenekler çok. Mesela siz hiç ananaslı burger yediniz mi? :))

Dublin yeme içme rehberi

 

ELEPHANT AND CASTLE

Temple Bar sokağındaki kereviz sapı iliştirilmiş soslu tavuk kanadı sepetiyle meşhur restoran. Menüdeki diğer seçeneklerinde en az onlar kadar lezzetli olması, tavuk kanatlarının popülerliğinin önüne geçemiyor. Bir tabağı asla bitiremiyorsunuz, öyle büyük. Yanına bir şişe Red Ale iyi gidiyor. Yorkshire Pudding ile servis edilen kızarmış kuzu karnı, lezzetten bayılma sebebim olabilirdi. New York’ta da şubeleri var ve çok popüler. Gelmeden önce rezervasyon yapmak şart. Yoksa ortalama 1,5 saatlik bekleme süresi olan listeye isminizi yazdırmak zorunda kalabilirsiniz. İnsanlar bekliyor vallahi. Biz bile bekledik :)) 

 

 

LAS TAPAS de LOLA

İspanyol Anna ve İrlandalı Venessa aileleri ve arkadaşlarıyla vakit geçirecekleri bir yer bulma arayışındalarmış. Arayış, bu İspanyol restoranını açmaları ile son bulmuş. Çocukluğunda tarifleriyle ün salmış Büyükanne Lola’nın yemek pişirme tutkusundan etkilenen Anna’nın, leziz ve çeşitlendirilmiş bir menüye sahip bu mekanı insanı eğlendiren bir havaya sahip. Şarapları ve sangriası harika. Bir tapas cenneti bulmak için aramanıza hiç gerek yok. Garsonları çok ilgili,kibar ve eğlenceli. Rezervasyon yapmak gerekebilir. Yada sırada beklemeye değer, emin olun. 

 

COCOA ATELİER

Çikolata deyip geçmeyin. Çoğu satın aldığımız çikolatanın içinde gerçek kakao bulmak zor. Caco Atelier, Dublin’deki tek özel çikolata butiği ve kakao çekirdeklerini Dominik, Venezuela gibi ülkelerden temin ediyorlar. Çikolatalar, 20 dakika uzaklıktaki üretim mutfağında günlük olarak yapılıyor. Katkı maddesi, koruyucu ve gluten içermiyor. Bir bardak viski yanına iliştireceğiniz Chili biberli çikolataları denenmeli. Makaronlarını ise pembe şampanya ile öneriyorlar.

 

MURPHY’S ICE CREAM

”Yaptığımız çok bir numara yok, sadece en iyi ve taze malzemeyi kullanıyoruz.” diyorlar. Birde nadir bulunan Kerry cinsi ineklerin sütünü tercih ediyorlar. Irish coffe li dondurması dillere destan. 1 büyük top dondurmanın 4 euro olduğunu düşününce, evet biraz pahalı! Ama biliyorum, o serin ve bulutlu Dublin akşamında, bu önerim için bana teşekkür edeceksiniz. 

 

TEMPLE BAR

Burası aslında barlar sokağının bulunduğu bölgenin adı. Ama aynı zamanda turistlerin çok fotoğrafladığı barın da ismi. İçeriden gelen müzik sesleri mi yoksa binanın üstünden sarkan çiçeklermiydi bizi çeken, bilmiyorum. Ama bu bara her turistin en az bir kere adım atmışlığı olması lazım. Bara ulaşan yolun üzerine bira kapakları yapışmış ve öylece kalmış. Dublin’de bar yolları bira kapaklı oluyor, bunu bir öğrenelim önce :))

Barın içinde İrlandalı önemli isimlerin heykelleri mevcut. Elinizdeki slout (siyah) birayı yudumlarken bir bakmışsınız James Joyce ile aynı masada oturuyorsunuz. İrlanda’da bir barda canlı müzik olmazsa orası pub’dan sayılmıyor. Bu bence çok havalı. İrlandalı müzik gruplarının başarısı ortaya çıktığı gibi mekanlara apayrı bir kimlik oluşturuyor. Ada insanı sarhoşluğu seviyor. Asla taşkınlık etmeden ama ayakta da duramayacak kadar sarhoş. Sabahın 6’sında, öğlen yemeği yerken veya akşam 6:30 da pubların kapısından içeri girerken zil zurna insanlar göze çarpıyor. En sevdikleri, Guinness’in gururu siyah bira olsa da denenecek birçok farklı seçenek var. Bira ortalama 5-8 euro arasında.

 

Fotoğraflar: Tuğçe Tüzün – Yiğit Ali Tüzün

 

PANCARLI KARABUĞDAYLI KREP

Değeri bilinmeyen pancar, güzel pancar ♥  Size yaptıklarını, yapacaklarını bir bilseniz asla vazgeçemezsiniz. :)) Kalp hastaları, sözüm size. Güzellik meraklıları, cildine dikkat eden, daha genç görünsün isteyen, sözüm size de. Pancarın yaptıklarından kısaca söz edelim. Pancarlı Karabuğdaylı Krep tarifine sonra geçelim.

Öncelikle her ”mor” olan sebze ve meyvenin yaptığı gibi bir ”antioksidan” deposu! Bu demek oluyor ki, gençlik iksiri. :))  Zamanla yavaşlayan hücre yenilemesine yardımcı olan en değerli şey bu antioksidanlar. Aynı zamanda çok güzel bir ”nitrik oksit” kaynağı. Bu ne yapar? Damarlarınızı açar ve kan dolaşımını arttırır. Açılan damardan oksijen daha rahat geçer ve kalp krizi riskini önemli ölçüde engeller. Nitrik oksit, aynı zamanda spor yapanlar için dayanıklılık ve kuvvet sağlar. Bağışıklı sisteminin tümör ve bakterilere karşı korumasına destek olur. Günümüzde özellikle tümör hastlıklarının çoğaldığı bir zamanda pancar’ın bu özelliği altın değerinde değil mi? Yoğun lif içermesi, glukoz seviyesini düşürerek diyabete karşı koruması ve cildi nemlendirmesi ise bonusları. Şimdi gel de bu pancarı sevme :))

Pancarla yaptıklarım arasında şunlar var.

  1. Yoğurtlu Pancar. Çiğ rendelenmiş pancarı sarımsaklı yoğurtla karıştırıyorum. Yemeklerin yanına birer dolu kaşık koyuyorum. Ve bayıla bayıla yiyoruz.
  2. Pancarlı makarna. Kendi yaptığım makarnanın hamuruna pancar suyu karıştırıyorum ve pembe makarnalar elde ediyorum :))
  3. Pancarlı çorba. Balkabağı çorbası tarifine benzeyen bir tarifim var. Balkabağı yerine pancar koyuyorsunuz :)) Mor-pembe çorbayı sevgililer günü menüsüne ekleyin ♥ :))
  4. Pancarlı Smoothie. Meyvelerle tatlandırılmış. :))
  5. Pancarlı Krep. Glutensiz ve sütsüz harika bir tarif. Nasıl yapıldığını az sonra okuyacaksınız :))

Pancarlı Karabuğdaylı Krep

MALZEMELER

  • 240 ml (1 büyük kupa) pancar suyu
  • 2 yumurta
  • 175 gr Karabuğday unu
  • Yarım çay kaşığı deniz tuzu
  • 2 yemek kaşığı Zeytinyağ
  • 90 ml su
  • Kızartmak için hindistancevizi yağı

İç Malzeme İçin;

  • Avokado ♥
  • Salatalık
  • Roka
  • Karışık tohumlar (istediğiniz herhangi biri,ben çekirdek koydum)
  • Limon suyu

HAZIRLANIŞI

  1. Tüm krep malzemesini pürüzsüz bir kıvam alana kadar karıştırın. (Pancar suyu için; küçük boy bir pancarı soyup, parçalayıp 2 büyük kupa suda haşlayın. Sonrada blender dan geçirin.)
  2. Krep tavasına yarım çay kaşığı hindistan cevizi damlatın. İyice ısındıktan sonra, istediğiniz boy bir kaşık-kepçe ile dökün. Arkalı önlü pişirin.
  3. Pişen Pancarlı Karabuğdaylı Krep içine istediğiniz malzemeleri dilimleyip koyabilirsiniz. Benim tarifimde limonlanmış avokado dilimleri, uzun ince doğranmış salatalık, ay çekirdeği içi ve roka var. Eğer varsa içine biraz humus sürebilirsiniz.

Afiyet Olsun.

Fotoğraflar: Tuğçe TÜZÜN

GLUTENSİZ BADEM KURABİYESİ, TAHİNLİ

Glutensiz Badem Kurabiyesi’ne geçmeden önce anlatmam gereken bir şey var. Badem sevgim, sağlıklı beslenme özeni göstermeye başladığım zamandan çok öncesine dayanıyor aslında. Babannem’in vitrinin alt katında sakladığı çiğ badem içleri uslu kız olmam, küçük ev işlerinde babanneme yardımcı olmam şartıyla kazandığım ödül niteliğindeydi. Daha çok küçükken bile sıkıcı bir kız gibi görünüyor olabilirim. Babanneden, Halley’den çok çiğ badem istemek… :)) Küçük avucuma sıkıştırabildiğim kadarıyla çiğ badem’in içi hafif serin nemli ve tatlı dokusunun bıraktığı histen hep çok hoşlanmıştım. Babam bir kuruyemiş canavarı olarak kendine ayrı kavrulmuş badem bana ayrı çiğ badem alırdı. Bazı akşamlar avucuma birkaç badem tutuşturup ”bak bu senin sevdiğinden” der, sağlıklı atıştırmalıklarıma daha o zamanlardan gizli destek olurdu :)) Biliyorum, sıkıcı :)) Çocuk dediğin böyle şeyler yemez.

Neden?

Çikolata, şekerleme veya bisküviler daha eğlenceli diye mi? Kola ve hazır meyve sularının daha tatlı ve (hala nedenini anlamadığım şekilde) çekici gelmesi mi? Yoksa, bizde trans yağ, koruyucu ve renklendirici yok deyip mutlulukla bir ilgisi olduğunu düşünen çikolata markalarının sizi derinden etkilemesi mi? :))  Kendi beğeni ve alışkanlıklarımızı ödül olarak verirsek hiçbir zaman doğru ve sağlıklı beslenen çocuklar yaratamayız.

Öncelikle söylemeliyim. Glutensiz Badem Kurabiyesi gayet yağlı. Bu asla gözünüzü korkutmasın. Çünkü yağın tamamı tahinden geliyor.  Tahin’in çok önemli bir özelliği var. Hücre yapısını koruma özelliği. Bu sayede kanserle mücadelede aktif rol alıyor. Aynı zamanda ham maddesi olan susam’ın içerdiği kalsiyum ve sağlıklı yağlar, kemik erimesini engellemek veya çocuklarda kemik gelişimine destek için çok önemli bir yer tutuyor. Protein içeriği, sindirim sistemine olan yardımı ve enerji verici özelliği çok ama çok çekici :))

Rafine şeker kullanmadım. Tatlandırmak için doğal bal veya hindistan cevizi nektarı kullanabiliriz. Hindistan cevizi nektarı, hindistan cevizi çiçeklerinin özünden elde edilen, düşük glisemik endekse sahip olması ve zor yanması ile favori tatlandırıcım.  Temiz içerikli sevilen şeyler yapmayı seviyorum. Kurabiye de sevilen bir şey :)) Bademleri un haline gelene kadar kendiniz öğütebilir veya badem unu alabilirsiniz. Ben, Eminönü’nden taze çekilmiş badem unu alıyorum. Tarif’in glutensiz olmasıyla, çölyak hastaları veya glutensiz beslenenler için harika bir tatlı atıştırmalık oluyor. Malzemelerimize bakalım ve 10 gün dayanabilen (tabii yemeden durabilirseniz) bu kurabiye için hazırlıklara başlayalım. Sonra büyük bir kupa filtre kahve yanına iliştirelim.

 

 

MALZEMELER

  • 220 gr öğütülmüş badem (veya badem unu)
  • Yarım çay kaşığı tuz
  • 1 dolu yemek kaşığı glutensiz un
  • 150 gr bal veya hindistan cevizi nektarı
  • 200 gr tahin
  • 2 yemek kaşığı vanilya ekstraktı
  • Üzeri için şamfıstığı, irice kıyılmış.

HAZIRLANIŞI

  1.  Fırını  170° C’ ye  ayarlayın.
  2.  Bir kasede badem unu, tuz ve glutensiz unu karıştırın.
  3.  Küçük bir tencerede ve kısık ateşte bal (veya hindistan cevizi nektarı), tahin ve vanilyayı karıştırın.
  4.  Tencereye kuru malzemeyi de ekleyin. Sıcak yumuşak bir hamur olana kadar karıştırıp ateşten alın.
  5.  10 dakika soğuması için bekletin ve sonrasında biraz yoğurun. (çok ama çok yumuşak bir hamur kıvamında zaten)
  6.  Hamurları yuvarlayıp pişirme kağıdı serili fırın tepsisine yerleştirin. (Aralarında yeterli boşluk bıraktığınıza emin olun. Hamur iyice yayılacak çünkü)
  7.  Her birinin ortasına antep fıstığı koyun.
  8.  8-10 dakika hafif kahverengi olana kadar pişirin. (10 dakikayı asla geçirmeyin)
  9.  Tamamen soğumadan tepsiden almayın. Glutensiz badem kurabiyesi ‘ni hava geçirmez bir kapta saklayın.

 

Glutensiz Badem Kurabiyesi

 

Afiyet Olsun.

 

Fotoğraflar: Tuğçe TÜZÜN